Gençliği Teröre mi itiyor?
Atatürk'ün bu sözleri söylemiş olduğuna şüphemiz var mı? Yok!... Çünkü bunlar 787 sayfalık Büyük Nutuk'un içinde beş dilde yazılmış olarak duruyor. O zaman Büyük Nutuk' ta bunları söyleyen bir devrimci, Bursa Nutku'nu niye söylememiş olsun?
Buna verilen yanıt genelde şudur: "Bursa Nutku'nun metni gençliği kendi yönetimine, kendi devletine karşı gelmeye, düzeni bozmaya, terör yapmaya teşvik ediyor. Atatürk böyle bir şey istemiş olamaz. Çünkü o daima hukuktan ve düzenden yana olmuştur. O nedenle bu metin uydurmadır..."
Aşağı yukarı söylenen budur. Şimdi bu görüşün analizini yapalım:
Hiç kuşku yok ki Atatürk, Bursa Nutkunda çizdiği irtica tablosu kendi yönetiminde de ortaya çıksa, gençliğin aynı şekilde tepki göstermesini istemektedir ve ister. Bunun en kesin kanıtı, Atatürk'ün, kendi kurduğu CHP karşısında, kendi yönetimine karşı bir muhalefet partisi kurulabilmesi için samimi olarak gösterdiği çabadır.
Kaldı ki işte bu son olay, kendi yönetiminde cereyan etmiştir ve Atatürk, kendi yönetimindeyken meydana gelen bir gerici hareketi gençliğin seyretmiş olmasını en ağır şekilde eleştirmektedir. Bu konuşmasının bir öncesinde, Belediye Meclisi'nde yaptığı konuşmada, "bu gibi durumlarda, polis müdahale edecekmiş, jandarma gelecekmiş, savcı gereğini yapacakmış" a aldırmaksızın gençlik, hiçbir kuvvetin desteğine ihtiyaç duymadan, kendi müdahalesini yapacaktır..."demiştir.
Peki, acaba bu söylemleriyle Atatürk, iddia edildiği gibi gençliği teröre mi teşvik etmektedir?
Atatürk, Bursa Nutku'yla Türk Genci'ne ne zaman ve hangi durumda, taşla, sopayla, elinde ne varsa onunla eyleme geçmesini söylüyor? O noktaya bir daha bakalım:
"Türk Genci devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı gördüğü an..." diyerek sınırı çizmektedir. Yoksa "...yönetim benzine mi zam yaptı, sokağa dökülün, yıkın, yakın..." dememektedir.
Hasan Rıza'dan Falih Rıfkı'ya...
İlerde, Falih Rıfkı Atay bu konuda 12 Aralık 1966 günkü Dünya Gazetesi'ndeki köşesinde bir makale yazacak ve bu konuyu tartışarak Nutkun katiyen böyle yasa dışı bir yönlendirmesi olmadığını savunacak. Atatürk'ün ölümüne kadar önce Özel Kalem Müdürlüğü'nü, sonra da Genel Sekreterliği'ni yapacak olan Hasan Rıza Soyak da Falih Rıfkı'ya bu yazısı üzerine gönderdiği bir mektupla onu destekleyecektir ve:
"...Atatürk'ün hiçbir zaman gençliği meşru olmayan yollara yönlendirmesi gibi bir durum söz konusu değildir. Böyle bir yönlendirmesi olmamıştır, Bursa Nutku'nun dikkatli okunması gereklidir. Söylediklerinin ruhuna bakmak gerekir. Dikkat buyurulursa, 'polis gelecektir, asıl suçluları bırakıp suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, polis henüz inkılap ve Cumhuriyet'in polisi değildir diye düşünecek, fakat asla yalvarmayacaktır' diyor. Dikkat buyurulsun, ' polise de saldıracaktır' demiyor, 'hatta karşı gelecektir' de demiyor. ' Ben inanç ve kanaatimin icabını yaptım, müdahale ve hareketimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı meydana getiren sebep ve amilleri düzeltmek de benim vazifemdir' diyecek, diyor". (Atay,Dünya Gazetesi,12.12.1966)
Oysa "Bursa Nutku yoktur..." iddiasında bulunanlar, işte bu Falif Rıfkı Atay'ın da kendi iddialarını desteklediğini yalan yanlış yazar dururlar, güya Atay'ın savcılıkta verilmiş uydurma ifadelerini ileri sürerler. Oysa Falih Rıfkı, sağlığında duyduğu bu tür yazıları sürekli tekzip etmekten yorulmuş, bu malum çevreler ise sahte belge üretmekten bıkmamış, yorulmamıştır. Tıpkı bugünlerde de olduğu gibi...
Demek ki Atatürk Türk Gencinin her vesileyle taşa sopaya sarılmasını istemiyor, onu bu yolda yönlendirmiyor. Sadece "Cumhuriyetin ve devrimlerin tehlikeye düştüğü anda", bir başkalarının müdahalesini beklemeden devrimleri korumasını istiyor. Anormallik bunun neresinde?
Bu satırlar tamı tamamına Devrimci Mustafa Kemal'in ruhunu yalın bir şekilde yansıtmaktadır... Buna en ufak bir kuşku yoktur.
Bursa Nutku, Kolağası Mustafa Kemal'in, Şam'da kurduğu ve Selanik'e gizlice gelip şubesini açtığı "Vatan ve Hürriyet" Cemiyeti'nin yemin töreninde, silah üzerine ettiği ve arkadaşlarına ettirdiği yeminin ruhunu da yansıtmaktadır. (Ateş, 2003)
Yani Mustafa Kemal iken de, Atatürk olduktan sonra da, söz konusu olan vatansa, değişen bir şey yoktur.
Tekrar Bursa'ya dönelim: Atatürk ve beraberindekiler o gün akşamüzeri Gemlik'e geçip, sonra da tarifeli Gülcemal vapuruyla İstanbul'a döneceklerdir. (Kocatürk, 1973) O nedenle Çekirge Köşkündeki bu davete gönülsüz ve Bursalıların yoğun isteği üzerine, onları kırmamak için katılmıştır. Kurulan sofra, bildiğimiz sofralar gibi değildir, içki servisi de yapılmamıştır. O halde bu konuşmayı da saat 17.30 dolayında yapmış olsa gerektir. Oysa Atatürk yaşamının hiçbir döneminde bu saatlerde sofraya oturmamış, içki içmemiştir. Gülcemal'in hareket saati 19.00 olduğu için Gemlik'e 18.00 dolayında hareket etmek gerekmiştir ve öyle de yapılmıştır.
İleride pek çok "Bursa Nutku Karşıtı" kimseler, Atatürk'ün o gece İstanbul'da olduğunu ve sofranın da Dolmabahçe'de kurulduğunu bildikleri için, değil Bursa Nutku'nu söylemiş olmasını, Bursa'ya bile hiç gitmediğini iddia edecek kadar işi uzatırlar. O nedenle yukarıdaki saatleri vermek, meselenin anlaşılması açısından önemlidir. 6 Şubat günü Bursa'da güneş saat 17.00 sularında batmış, ortalık kararmaya yüz tutmuştur. Belli ki bugün de böyledir. Hava karardığı için Atatürk'ün bu konuşmayı gece yaptığı bazı kaynaklarda belirtilince, kimileri de O'nun o gece Dolmabahçe'de olduğunu ileri sürerek, "Bursa Nutku" diye bir şeyin söz konusu olamayacağı sonucuna varmıştır. Bu değerlendirme elbette yanlıştır.
Atatürk ve beraberindekilerin İstanbul'a dönüşlerini takiben Bursa'da yargılamalar sürüyor, olaylara karışanlar cezalandırılıyorlar. Ezan ve kaamet yeniden Türkçe okunuyor. Bir süre sonra da olay unutuluyor çünkü Bursa Nutku zaten içeriği itibariyle her yerde ve fırsatta tekrarlanabilecek bir nutuk değil. Söylenmesi için, hatırlanmasını gerektirecek koşulların oluşması gerekli. Durup dururken niye okunsun ki?
Ve aradan yıllar geçiyor.
Sonrası...
1. Nutuk, 1935 yılı yayını bir dergide görünüyor. İleride 1975 yılında, Atatürk'ün böyle bir nutku olmadığı şikâyetiyle, Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde dava açılınca mahkeme bilirkişi olarak Türk Tarih Kurumu'na başvuruyor. Kurum verdiği yanıtta bu nutkun var olduğunu bildiriyor ve ekine koyduğu belgeler arasına 1936'da yayınlanmış olan bu dergiyi de koyuyor. Demek ki, " Atatürk'ün sağlığında bu nutuk neden hiç yayınlanmadı, çünkü yoktu, sonradan uyduruldu" yaklaşımı temelden yoksundur. (Bak. Aşağıdaki 10.ncu madde)
2. Uzunca bir aradan sonra, ilk kez yeniden 1947 yılında Rıza Ruşen Yücer'in "Atatürk'e Ait Birkaç Fıkra ve Hatıra" adlı kitabında yer alıyor. (Yücer, 1947)
3. İki yıl sonra, bu kez 1949 yılında, "İzmir II. D.P. Büyük Kongresi"'nde Celal Bayar tarafından, Şeref Balkanlı'ya okutturuluyor. Nutku okutarak Bayar'ın vermek istediği mesaj, "Gerici CHP'yi madem yargı durduramıyor, o halde gençlik durdursun..." mesajıdır. (Ülker, 2008). Bursa Nutku yoktu da, vardır diyen Bayar sahtekârlık mı yapmaktadır? Yoktur diyerek, vardır diyen bir cumhurbaşkanının anısına hakaret ediliyor değil midir? Anlaşılır gibi değil.
4. Aradan beş yıl daha geçiyor. Atatürk'ün Bursa Nutku, 1954 yılında Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi'nin cephesine, Atatürk heykeli arkasındaki taş zemin üzerine baştanbaşa kazılıyor. O dönemde iktidardaki parti Demokrat Parti. Nutkun oraya kazılmasına ise üstelik Demokrat Partili Atıf Benderlioğlu başkanlığındaki bir komisyon karar veriyor. O halde bu nutkun varlığı konusunda hiç kimsede en ufak bir kuşku olmadığı gibi, o günlerde sağ olan ve bu nutkun söylenişine göz tanığı olan hiçbir kimseden de, "...ben o tarihte oradaydım... böyle bir demeç verilmedi... bu da nereden çıktı?" diyen kimse de yok. Görülen odur ki, kimin işine gelirse, Bursa Nutku var olmaktadır", kimin işine gelmezse de "Nutuk aniden kâbusa dönüşmektedir. " İşte, Celal Bayar, Şeref Balkanlı, Adnan Menderes, Atıf Benderlioğlu. Hepsi Demokrat Partili ve hepsi Nutkun varlığını kabul ediyor hatta Nutku kullanıyor. İlerde Süleyman Demirel dönemine gelince ise, konunun rengi biraz değişmeye başlayacaktır. (Ülker, 2008)
5. 1958 yılında bir gelişme olur ve bu kez CHP'nin resmî yayın organı olan Ulus Gazetesi Bursa Nutku'nu yayınlar. Hem de 19 Mayıs günü. Bununla CHP, "...Demokrat Parti'nin rejim için bir 'tehdit' oluşturduğu" fikrini işlemekte, "Gençlik, iktidara rağmen, kanun-nizam dinlemeden, rejimi korumak adına, idareye el koymalıdır " görüşüne yer vermektedir. Tartışma uzar ve Ankara Cumhuriyet Savcısı Rahmi Ergil olaya el koyar. Gazeteci Ülkü Arman adliyeye götürülüp sorgulanır ve Bursa Nutku'nun kaynağı sorulur. Atatürk'ün sahibi olduğu ve CHP'ye bağışladığı Ulus Gazetesi için böylece soruşturma açılmıştır. Oysa aynı Nutuk şimdi Cumhurbaşkanı olan Celal Bayar'ın talimatıyla Demokrat Parti Kongresi'nde okunmuş ve alkışlarla karşılanmıştır. Şimdiyse yasaklanması, ortaya garip bir durum çıkaracaktır. Durum Başbakan Menderes'e iletilir ve onun verdiği talimat üzerine de bu soruşturmaya son verilir. (Ulus, 19 Mayıs 1958)
Nutuk Senato'ya da getiriliyor...
6. 3 Eylül 1963 tarihinde böyle bir nutkun mevcut olup olmadığı bu kez Senatör Özel Şahingiray tarafından ve Milli Eğitim Bakanı İbrahim Öktem'in yanıtlaması talebiyle Senato'ya getirilir. Bakan verdiği yanıtta, Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Afet İnan'ın verdiği yanıtı Senato'da okur. Bu yanıta göre, dönemin tanık ifadeleri dikkate alınarak," bu sözlerin mealen Atatürk tarafından söylendiği anlaşılmaktadır" denilmekte ve konuya ilişkin dosyanın herkes tarafından incelenebileceği ifade edilmektedir. (Ülker, 2008) Demek ki dönemin tanıkları ifade vermişler ve Bursa Nutku'nun varlığını onaylamışlardır. Ayrıca Prof. Dr. Afet İnan, konuya ilişkin dosyanın herkes tarafından incelenebileceğini belirterek, aslında bu konuya son noktayı da koymuştur.
Bursa Nutku yeniden mahkemelik...
7. Nutkun serüveni bunlarla da bitmemiştir. Aradan üç yıl geçmiş, bu kez Ege Üniversitesi Fikir ve Sanat Kulübü bir broşür yayınlayarak , "Nasıl Bir Gençlik?" başlığı altında Atatürk'ün Bursa Nutku'na yer vermiştir. "Bu nutuk halkı anarşiye teşvik ediyor" savıyla Bornova Cumhuriyet Başsavcılığı bu Fikir Kulübü'nün kapatılması için dava açmış ve Bornova Asliye Hukuk Hakimliği, böyle bir nutkun var olup olmadığının tespiti için 27 Eylül 1966 tarih ve 1966/338 sayılı yazı ve bu yazıya ekli Bursa Nutku metnini Türk Tarih Kurumu'na gönderip, görüş istemiştir. (Ülker, 2008).
Türk Tarih Kurumu da "Nutku" Doğruluyor...
8. Bunun üzerine toplanan Türk Tarih Kurumu Yönetim Kurulu aşağıdaki kararı almıştır:
" Türk Tarih Kurumu Yönetim Kurulu'nun 24 Ekim 1966 tarihli toplantısında Bornova Asliye Hukuk Hakimliği'nin 27/9/1966 tarih ve 1966/338 sayılı yazısı ve bu yazıya ekli Atatürk'ün Bursa Nutku ile ilgili sözleri üzerine gerekli incelemeler yapılmıştır. Bu incelemeler sonucunda bu sözlerin Atatürk'ün 1933 Şubat'ında Bursa'da yaptığı konuşmadan mealen alınmak suretiyle çeşitli tarihlerde basılmış olduğu kanaatine oybirliğiyle varılmıştır."(Ülker, 2008).
Böylece, Nutkun varlığını, bu konuda yorum yapabilecek en yetkin kurum olan Türk Tarih Kurumu da onaylamıştır.
Konuya Ecevit de katılıyor...
9. Aynı yıl, 12 Aralık 1966 günü Bülent Ecevit Erzurum'da, Doğu Sineması salonunda konuşmaktadır. Gençler, bir kâğıda yazdıkları soruyu Ecevit'e gönderirler. Bursa Nutku'nun Atatürk'e ait olup olmadığı sorulmaktadır.
Ecevit gençlere şu yanıtı vermiştir:
"Atatürk, Türk Devleti yıkılmak üzere olduğu vakit, 'bu devletin ordusu var, jandarması var, benim neme gerek' deyip İstanbul'da bir köşeye çekilmemiştir.
19 Mayıs 1919 günü Anadolu'ya çıkıp Türk Kurtuluş Savaşı'nı başlatmıştır. Bunu yapan insan, Bursa Nutku'nu da söyleyebilecek insandır..." (Ülker, 2008).
Halk bu yanıtı ayakta alkışlamıştır.
Nutuk Ağır Ceza Mahkemesi'nde...
10. Nihayet konu Ağır Ceza Mahkemelik olmuştur.
1975 yılında, Cafer Tanrıverdi adlı vatandaş, kim bilir kime veya neye bozulmuş olmalı ki, Kayseri de Nutku bastırıp, yolda gelip geçene dağıtmıştır.
Yapılan şikâyet üzerine, Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kovuşturma yürütülürken, mahkeme bilirkişiye başvurmuş ve bunun üzerine, dönemin Türk tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Enver Ziya Karal ve Öğretim Üyesi Sami N. Özerdim, mahkemeye bu metnin Atatürk'e ait olduğunu gösterir bilgi ve belge sunmuştur. Bu belgeler arasında, içinde nutkun yer aldığı 1935 baskısı dergi de vardır. (Ülker, 2008).
Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesi bunun üzerine Bursa Nutku'nun Atatürk'e ait olduğunu onaylamış, bu mahkeme kararından sonradır ki Bursa Nutku okunur, basılır, dağıtılır hale gelmiştir.
Ergenekon ve Bursa Nutku
11. Ergenekon davasının delilleri arasında bulunan "Atatürk'ün Bursa Nutku" İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, İstanbul Emniyet Müdürlüğü, Ankara Emniyet Müdürlüğü ve Türk Tarih Kurumu arasında da yazışmalara yol açmıştır.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 10 Nisan 2008'de İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne gönderdiği "gizli" yazıda; "...İstanbul'da yürütülen bir soruşturma kapsamında yapılan operasyonda, 'Mustafa Kemal Atatürk'ün Bursa Nutku 1933' başlıklı bir belge ele geçirilmiştir. Söz konusu belge incelenerek, böyle bir nutuk belgesinin olup olmadığının araştırılması, neticenin ivedi olarak başsavcılığa bildirilmesi " talebinde bulunmuştur.
Konu Ankara Emniyet Müdürlüğü tarafından Türk Tarih Kurumu'na bildirilmiş, Dönemin TTK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu imzasıyla yapılan açıklamada, TTK arşivinde1966 yılında aynı konuyla ilgili yapılmış bir araştırma bulunduğu kaydedilerek , "Nutuk" diye bilinen sözlerin Atatürk'ün Şubat 1933'te Bursa'da bir akşam yemeğinde yaptığı konuşma olduğu" açıklanmıştır.
Dr. ORHAN ÇEKİÇ
22 Mayıs 2013
Bursa Nutku I Bursa Nutku II Bursa Nutku IV
