GAYYAYI GÖRDÜM
Dar, ince bir merdiven, bir daha ve bir daha...
İndikçe derinleşen, koyulan bir karaltı,
Girinti çıkıntılar, derinden yumurtalar:
Burası bir yeraltı, burası bir yeraltı...
Kızıllaştı, değişti karaltı birdenbire,
Gözümüzde bir Gayya tutuştu gire gire.
Dadıdan dinleyerek, hocadan işiterek
Çocukken rüyamıza giren “Gayya kuyusu”
Tıpkı böyle karanlık, derin bir cehennemdi,
İçinde ne hava var, ne güneş var, ne de su..
İşte o cehennemi, o gayyayı gördüm ben,
Ve bilmem nasıl baktım bakışlarım sönmeden!..
Zindanda cayır cayır yanan bir kor yığını
Karşısında, elinde kürek, iki zebani,
Durmadan hız veriyor bu kocaman ateşe,
Lâkin bu cehennemin günahkârları hani?
Ateşe hız veren de yanan da kendisidir,
"Zebani” dediklerin, “vapur amelesi”dir...
Ateşçi o Gayya da tutuşurken bütün gün,
Aldığı para ile doymuyor karnı bile...
Mezarda yeni çıkmış bir iskelet halinde
Ateşe hız veriyor terini sile sile!...
Temiz havalı, serin güvertelerden inin,
Gayyaların önünde bir an ürperin, sinin!..
Şükûfe Nihal Başar ( 1896 - 1973 )
Hayat, C. 6, Nr. 140 , 30 Eylül, 1929, S. 17
|