Cemal Süreya bir yazısında Oktay Rifat için şunları söylüyordu: “Beş duyunun şairidir
Oktay Rifat... Ben’in doğal çevre karşısında bir yerde tansımaya dönüşen ilk şaşkınlığı içindedir. (Şapkam Dolu Çiçekle,
1985 s. 95.)
Beş duyunun şairi sözü beni epeyce düşündürüyor. Cemal Sureya bununla ne demek istediğini açıkça belirtmemiş. Beş duyunun
şairi olmayı, doğal çevreden beş duyusu ile şiirine malzeme taşımayı mı kastediyor, bilemiyorum. Yoksa Oktay Rifat’ın imge dünyasının oluşturduğu imgelerin insanın beş duyusuna seslendiğini mi söylemek istiyor?
Bu sonuncusunun Oktay Rifat’ın şiiri için geçerli olduğunu sanmıyorum doğrusu ben.
Yani onun şiirlerinde kullandığı imgelerin görme dışında ayrıca işitme, koklama ya da dokunmaya ait çağrışımlar yarattığını
düşünmüyorum.
Aslında Oktay Rifat’ın şiiri neredeyse bütünüyle
görsel bir şiirdir; kurduğu imgeler göze seslenen, insan zihninde resim çizen bir yapıya sahiptirler.
Şiirde imge deyince görüntüyü anlayan bir kuşağın şairidir o. Seslerin, kokuların da imgeleri olabileceği bizim şiirimiz için
çok yeni bir konudur.
Perçemli Sokak’ın önsözünde şunu söylemiyor muydu zaten:
“Bir sözün gözümüzün önüne gelebilecek görüntüsü, olabilecek bir şeyse o söze anlamlı, olmayacak bir şeyse anlamsız deriz."
Ve hemen birkaç satır aşağıda:
“Bir kelime sanatı, bu yüzden bir görüntü, sanatı olan şiirin sadece olabilecek görüntülere bağlanması istenemeyeceğinden, sadece anlamla da bağlı kalması istenemez.”
Şiirine gerçek üstücü bir hava katmaya çalıştığı bu dönemde, anlam sorunsalı üzerinde duran
Oktay Rifat, bu sözlerinin arasında, aslında şiirinin çok temel bir özelliğini de vurguluyor:
Şiir bir görüntü yaratma sanatıdır. Şiiri yalnızca bir görüntü, bir resim olarak düşündüğü içindir
ki Oktay Rifat gerçeküstücü bir şiir de yazmamıştır hiçbir zaman.
Görüntüler, şiirin zihinde yarattığı çağrışımlar arasında kuşkusuz çok önemli bir yer tutar. Ne var ki şiir resim ve müzik arasında bir noktada durur. Nasıl ki müzik insan zihninde görsel bir imge oluşturmazsa, şiir de, oluşturmaz demiyorum, oluşturmayabilir. Sözcükler öyle bir birleşim içine girebilirler ki okunan dize insan zihninde herhangi bir resim çizmez. Şiirin resim ve müzik arasındaki ağırlık yüzdesi şairin tavrına ve seçimine bağlıdır.
Oktay Rifat şiirlerinin büyük bir kısmında seçimini resimden yana yapmıştır. Bu nedenle de en soyut şiirleri olarak kabul edilen Perçemli Sokak’taki şiirleri bile bu yönüyle somut
bir havaya sahiptir.
Telgraf tellerinde gemi leşleri
Güneşimi arılar yedi gecesiz kaldım
Balıklar geçti düdük düdük çala çala
dizelerinde olduğu gibi yapılan yalnızca gerçeği çarptırmak, ya da olmayacak görüntüler yaratmaktır.
Şiiri bir görüntü sanatı olarak kabul ettiğimiz anda gerçeğin çarptırılması ancak çizgilerin
çarptırılmasıyla mümkün olur; yani zihinde yan yana gelmesi mümkün olmayan resimler yaratırız. Perçemli Sokak’ta Oktay
Rifat’ın yaptığı da budur.
Bir şair için genellemeler yapmak zordur aslında. Oktay Rifat bir görüntü ustasıdır, derken bunu mutlaklaştırmamak gerekir. Kuşkusuz, aransa, onun bu çizgisinin dışında kalan şiirlerini,
dizelerini bulmak mümkündür. Ne var ki, görüntü ve resim yaratma çabası onda ağır basar.
Ne yapar Oktay Rifat? Özellikle son dönem şiirlerinde iyice belirginleşir bu; zamansız bir şiir yazar. Yani zamanın akışı içinden bir kesit alır, bir tuvalin üstünde, ya da fotoğraf makinesinin merceğinde o anı saptar.
Hareket varsa bile bu ağır çekimli bir film gibidir.
Doğa şairidir Oktay Rifat. Bu çok söylenmiştir.
Bu yüzden çoğunlukla liriktir. Yalnız doğaya hep bir görüntü olarak bakar. Bizim de
ona bakmamızı ister. Doğayı önce bir resim olarak alıp onu sözcüklere döker. Küçük fırça
darbeleriyle mekânı, renkleri, ışığı ve görüntüleri resimler. Doğayı doğrudan doğruya sözcüklerle yeniden yaratmak değildir
amacı. Bu nedenle bir şairden çok ressam tarzı vardır onda. Şiire bir ressam gibi eğilir. Ne
var ki elinde tuttuğu fırça değil kalemdir. Oktay Rıfat’ın bu tavrını Yeni Şiirler’deki Ayna şiirinde
kolayca görebiliriz:
Öyle durgun, sıcak saatler vardır ya,
Hani kararmış tahtalar, nikel bakır
Işır karanlık odalarda, kanarya
Susar, kedi uyur, yazdır.
Hani yaprak kıpırdamaz, çakıl yanar,
Bir böcek sesi gelir bahçeden, fincan
Düşlere götürür size, kesik kanar
Emersiniz, yazdır akan,
Öyle durgun, öyle sıcak saatlerde
Sessiz bir bahçe görünür aynadan
Nerede bu gök, dersiniz, bu ağaç nerede,
Ne uzay kalmış, ne zaman!
Camdan duvarlara sıçrar da yeşil
Parlar kararmış tahtalar, nikel, bakır
Kanarya susar, kedi uyur, bir gül
Dalı pencerede yazdır
Bence Oktay Rifat’ın en güzel şiirlerinden biridir Ayna. Hem şiir olarak, hem de Oktay Rifat’’in şiirini özetlemesi bakımından güzeldir.
Ya da Çobanıl Şiirler’den Kapı:
Nalbant bir atı nallıyor
Çınarın gölgesinde
Karşısında berber ve eskici
Kumrular inip kalkıyor
Gel diyor aydınlık
Aşınmış taşlara gel gölgeye gel
Çek iskemleyi otur
Sesle bir çay getirsinler
Sokağa bak ata bak nalbanta
Bak yaprak kıpırtısına ağacın
Duvarda sağrıda ve yüzde
Kuşkusuz, daha önce de belirttiğim gibi bütün bu söylediklerim bir genelleme olarak anlaşılmalı.
Yoksa, işte beni yalanlayan bir dize hemen bir sonraki şiir olan Kasap’ta:
Bir yılan sessizliği uzuyor.
Ya da şu; Bir Cigara İçimi’nden Bir Kıyı Boyunca:
Saçlarında ayırdın güçlerimizi
Ortadan samanyolunda ikiye
Sonradan acımasız döktün
Tel tel tararmış gündüzü ikiye
Küller kalıyordu cigarandan uzun
Tabaktaki ölüm yarısına yazın
Varılmaz düşlerdeydi öbür yarısı
Bir kilise kalıntısı dikenler hüzün
Oktay Rifat’taki görüntü yaratma, resim yapma eğiliminin özellikle son dönem şiirlerinde
giderek, ağırlık kazandığını söyledik. Öyle ki bu, sözcüklerden yola çıkarak yapılmış kurgusal bir görüntü değildir; bu natüralist
bir tavırdır daha çok. Sanki karşısındaki görüntüye bakarak ve doğayı bir model olarak kullanarak resmi sözcüklere dökmektedir.
Denize Doğru Konuşma’dan Duvar ve Otlar:
Başak tutmuş duvar otların orada
damını alıp uzaklara kaçırmış
bir kuş var peşinde kırlangıç ya da martı
dutu silkiyorum kilime basıyorum
tabanımda böcekleri yıldızları
uzaktayım bir adam birkaç adam
birine bakıyorlar
gökyüzüne dam ve duvar otlara.
Oktay Rifat, Türk şiirine çok şey kazandırdı. Şiir geleneğimizi yeni sentezlere kavuşturdu. İmgeyi, bir görüntü olarak imgeyi en iyi kullanan birkaç şairimizden biri oldu. Divan söyleyişlerinden, deyimlere uzanan geniş
bir Türkçe kullandı; toplumsal temalardan anlamı önemsemeyen, hatta anlamı hiç olmayan şiirlere varıncaya değin içeriği
sürekli değişen bir şiir yazdı. Ama sanırım hepsinden önemlisi, şiirin bir görüntü sanatı
olması anlayışı onunla en yoğun noktasına ulaştı.
Şimdi kendi görüntüsünü resimlerde bırakıp giderken, kitaplarının sayfaları arasından taşan onca güzel şiir, küçük zaman parçacıkları halinde tarihin o büyük akışı içindeki yerlerine
koşuyorlar; sonsuza ve ölümsüzlüğe doğru...
TUĞRUL TANYOL
Hürriyet, Gösteri, Temmuz 1988, S. 27-29

ŞİİRLERİ