ÜÇ FİDAN

I. Ateş sardı kör yılanın gözünü İspinoz kuşu da ötmez oldu Kurudu evinizin önündeki asma Ananızın kurduğu salçalar Soğuyor kızgın güneşte ve örtüyor Gözyaşlarının dinmeyen buzları Sayısız köylerini yoksul doğunun. Yüzünüzün denizinde yapraklanan kan Şimdi ölü suların dibine çöküyor Kinin külrengi örümcekleri Seriyor suların ve şehirlerin Üstüne unutuşun kefenini Artık cellatlar sizi hatırlamıyor. Yalnız sessizliğin çınladığı Avlunuzun taşlarından bir ses Soruyor belirsiz zamanlarda “Öldün mü oğul?” Kim biliyor bu sorunun karşılığını Ananız kapıları kapatıyor Kapatıyor yollarını doğunun kan Kanın kepengini beş bezirgân kapatıyor. Mermer sokaklarda tabutlar gibi Abanoz renginde bir arabanın Sıcak koltuğunda yüz ölü vizon Kayıtsız bir kahkahayı sarıyor Berber koltuklarında taş orkideler Bana ne alıyor pazaryerinden Soyulmuş kabuklarıyla çürürmüş muzlar. Kocaman hesap makinelerinden geçiyor Rotatifin el değmemiş topları Matbaa ananın yüksek kapıya Besleme girdiğinde peydahladığı Sürüyle pezevenk bağrışarak Kirli kâğıtlarla kapatıyor Daracık bir avlunun gerçeğini Kanlı ve unutulmaz gerçeğini. Sizin için değil artık gölgeli serin Bir ikindi masası konuşmaları Oralarda demirden çeneleriyle Zamanın kahvesini öğütüp içen Bir yudum kahveye bir yudum acı Bir yudum kahveye koca bir deniz. II. Ölüleri öylesine gömdüler İyi ki mayıs ve sabah erken Keten çiçekleri getirmiş rüzgâr Başka da kimseler yoktu Şimdi bazen mayıs mı unutuyorum. İlmeği arkadan vuran Kolu bir tane değil ki Hepsini gördüm hepsini Ah daracık avludan geçen ses Oğlumun boynuna dokunamıyorum. Geri gelmeyecek olan Nasıl bilir ve oradan vururlar Denizin yüzü ürperiyor Kanlı bıçağını su temizlemez Nereye gidersen git, seni tanıyorum. III. Üzülme baba, nerdeyse çıkar Şimdi dağlardan Gelir serin bir esinti terini siler Okşar derisini kanı temizler Biz o rüzgârı biliriz Rüzgâra parmaklık konur mu? Kahırlanma baba demir kapılar Ardından iki türkü şimdi erişir Biri köpekler üstüne biri aslanlar Yüzünden sular gibi geçer ölü oğlunun Biz o türküleri tanırız Doldurur gökyüzünü, toprağa yeter Türküye kurşun sıkılır mı? Unutma baba onun arkadaşları var Çatlamış nar gibi mayıs ayında Yazları ürperen zeytin dalları Altın eylül ağaçları gibi genç kızlar Alnını çiçeklerle donatırlar Çiçeksiz düğüne gidilir mi? Unutma baba onun arkadaşları var Seyrek ağaçlı korularından yoksulluğun Ve uçsuz bozkırlardan koşarak Ölüme açılan yiğit çocuklar Yaşamanın savaşçısı çocuklar Tez ulaştırırlar onu güneşe Kentlerin kanalına dolar balçığı Güneş balçıkla sıvanır mı? Hatırlar mısın baba, ninem anlatırdı Serin yaz sabahlarında Sivas’ın Söğüt dallarında bir ak güvercin Açarmış eski kitabın sayfalarını Okuu okuuu… dermiş ağzında can dili Denizi geçen Yusuf’un sayfalarını Hüseyin’in Battal Gazi’nin sayfalarını Her birine Simav’dan bir zeytin dalı Koysak bir gün okuyan olur mu? IV. Baba Hıdır İlyas kıssadan hisse söylerdi Darağacına tahta veren çınar bir gün anlar Bayrağı taşıyan düşerse onu taşırlar Son yoksul çocuğun yüzü gülünceye kadar.

Onat Kutlar
( 1936 - 1995 )



ÜÇ FİDAN ŞİİRİNİN ÖYKÜSÜ


Sevgili Onat Kutlar’ın, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan katledildikten sonra yazdığı şiirin kısa öyküsü şöyle:

12 Mart faşizminin karanlık günlerinde idamlara karşı düzenlenen imza kampanyasının başını bilindiği üzere Onat Kutlar çekmişti. Ankara’da da Altan Öymen ve Erdal Öz’ün çabaları unutulmaz. Ben de o dönem İnşaat Mühendisleri Odası başkanı olarak karınca kararınca katkı koymaya çalıştım. Toplumda olumlu yankı bulan, adeta baskı günlerinin ölü toprağını silkeleyen bu imza kampanyası bilindiği üzere sonuç vermedi ve 6 Mayıs 1972’de üç fidanımız darağacına gönderildi.

Umut çiçeklerinin sonuçsuz kalsa da açmasını sağlayan bu çabanın öncüsü Onat Kutlar’ın ne kadar etkilendiğini tahmin etmek zor değil. Bir gün Ataköy’e, çalıştığım şantiyeye geldi. Yazdığı şiiri verdi. Benim de bir kopya çıkartmamı istedi. O günler fotokopi yaygın değil. Elimle kopyasını çıkartıp geri verdim bu şiiri. Daha sonra tekrar temize çektim evde.

Çok sonra şiir kitabının hazırlığını yaparken aradı Sevgili Onat. Yazdığı bu şiiri bulamıyordu. Bendeki kopyasını istedi. Ne kadar arasam boşuna.. Bulamadım nereye koyduğumu. Öyle kaldı bu adsız şiir bir kitap arasında..

Sevgili Onat Kutlar’ın bombalı saldın sonucu öldürülmesinin üzerinden on beş yıl geçti. Ve ben geçenlerde kuytu köşede bekleyen bir kitabın içinde buldum bu şiiri.

METE AKALIN
6 Mayıs 2010, Cumhuriyet Gazetesi



ŞİİR PARKI