GÜNLÜKLERİNDEN

12 Temmuz Marmara adası...

Uyuyorum ve uyurken yine kurduklarımı kurdurulanları görüyor uyandığımda da hatırlıyorum. Moda caddesinin sonundaki yüksek duvarlı ev yerinde bir kilise varmış ve ağır bir yağmur altında üç beş kişi ayine gidiyoruz; giriş kapısının yanında bir sütun ve sü tunun üstünde bir su çanağı; çanağın içinde ikon kukla arası nesneler var; biz kapıdan içeri girerken ikon kuklalardan biri (Pamuk Prensese benziyor ne dense) canlanarak ayağını çanaktan dışarı atıyor ve tüy gibi bir hafiflikle önümüze iniyor içeri doğru yürümeye başlıyor.

Kiliseden içeri girildiğinde gördüğüm korkunç köhne bir mekân ve hiç ruhani değil. Bu aynı za man Boğaziçi Üniversitesini hatırlatıyor, Benim bir gösterim olacak aynı zamanda kulis gibi bir yer burası. Ortada bir lavabo duruyor (Sarı. Ter ra Rosendakinden) Bu lavabonun ayağında çok küçük bir delik var bu delikten içeri gireceğim ve kafamı lavabonun içine sokacağım (aşağıdan) birkaç izleyenin eşliğinde gösteri başlıyor ve korkunç bir karabasan duygusuyla kendimi içi su dolu lavabo nun ayağından içeri tıkıyorum ve işte kellem lavabo evyesinin içinde ağzım su dolu ve gülümsüyorum.



14 Temmuz Çarşamba...

Sabah şekerlemesi sırasında bir düş; denizin üzeri yaşlı ve iri kuşlarla (Benim geri verdiğim Zebrafinch türü) kaplı ve bir- likte yüzüyoruz, onları yakalamaya çalışıyorum ve yakalayamıyorum. Üzüntü bedeni...

Ada da spleen

Spleen of the island - İki büyüyemeyen herifle işim ne burada, tavla oynar gibi satranç oynayıp Tommiks, Teksas okuyorlar ve kaba şakalar yapıyorlar. Örmek istediklerinin ne olduğunu bili- yorum. Benim bildiğimi bilmiyorlar, kendileri ise hiç ayırdında değiller. Dönmek - İstanbul'a - istiyorum. Ama sonrası da beni çok ürkütüyor; binlerce binlerce düşüm, dileğim, gerçekleştirmek istediğim şey var... Arzu yeterince varsa dönüştürme kolaylaşır. Megda Szabo Yavru Ceylan'ı nasıl öldürüyor, onu özgürleştirmekle öldürmek arasında hiçbir fark yoktur belki de.



15 Temmuz Cuma, Marmara Adası

Yattığım odanın tavan kirişlerinden birinin yan yüzeyinde çılgınlar gibi koşuşturan karıncalar var. Kirişin bir ucundan aniden hızla bir dörtlü öbür ucuna yola çıkarken diğer uçtan da bir altılı yola çıkmış bulunuyor ve yüzeyin ortasında karşılaştıklarında büyük bir çarpışma; hepsi birbirlerine şiddetli bir biçimde dokunuyorlar ve hiçbir şey olmamış gibi yollarına (ters doğrultuda) devam ediyorlar. Nereden gelip nereye gittikleri belli değil, kaza eseri aşklar, bu çarpışmalar bazen bir bir bazen iki iki bazen daha çok sayıda büyük bir telaşla koşuşturuyorlar... Yeryüzündeki aşk olasılığı ve süreci de karıncaların karşılaşmaları ve yaklaşık 10 saniye birbirlerine dokunmaları oranında. Ne zavallılık!



9 Ağustos, 87

Karanlık sularda yüzme karabasanı: Su altında (ağır yeşil kalın kahverengi sular) ellerimi hiç ha reket ettirmeden ve hiç bir aygıt kullanmadan uzun uzun yüzüyorum. Oldukça girift bir bölgeye geliyorum, tropikal ormanlar, jungle'ları anımsatan bir yere ve bu ürkünç bitkilerden aşırı derecede kor kup kaçmak istiyorum. Oysa her yanım onlarla sarılmış gibi... Ama birden onlara baka baka yalnızca ayaklarımı oynatarak aramızdaki mesafeyi açıyo rum ve düşte de yüzüstü nasıl geri geri yüzebildiğime şaşıyorum.

O Yahudi çocuk alacakaranlıkta beni kaçırmak istiyor. Bu kıpkızıl bir düş, kırmızı bir karabasan. Renkler çoğunlukla kırmızının tonları ve kan vah şeti ve dehşeti duyumsanıyor. Onun elinden kurtu lup kaçmaya başladığımda kırmızı ayakkabım bir mazgala takılıyor ve kapaklanıyorum. Cebimden kırmızı bir para çantası-cüzdan çıkarıp açıyorum yerde yatarken, içinde gümüş iki toplu iğne var. Tepelerinde pembemsi tonda mercanlar...

Hayvanat bahçesi gibi bir bahçesi olan eski bir evdeyim. Bir tadilât inşaatı sürüyor gibi. Yanımda tanımadığım biriyle dolaşıyorum ve ondan hoşla nıyorum. Bana bir sepetin içinde bir şeyler ikram ediyor, ne olduklarını söylüyor. Benim aldığım Linguistic soğanı (ufak, arpacık soğanı gibi,) ve onu yiyorum. Sonra evin karanlık bölümlerinde tek başıma dolaşıyorum kapısı açık yarı tamamlanmış bir banyo içinde (alaturka) iki ceylan kafası görüyorum, yanlarında da postları duruyor.

NİLGÜN MARMARA
Kırmızı Kahverengi Defter, S. 111-118

ŞİİRLERİ



ARKADAŞINIZA GÖNDERMEK İÇİN:





ŞİİR PARKI