SURİYELİ ÇAĞDAŞ ARAP ŞAİRİ
NİZÂR KABBÂNÎ ÜZERİNE BAZI NOTLAR

"Kabbânî", Suriyeli yazarlar ailesinin ortak adıdır. İlk olarak Arap Tiyatrosu’nun kurucularından Ahmed Ebû Halîl (ö. 1902)’den; sonra Semerâtü’l-Fünûn dergisinin, Makasıd Lisesi’nin kurucusu olan ‘Abdülkadir Kabbânî (1847-1935)’den söz edilir.

Nizâr Tevfîk Kabbânî, 21 Mart 1923 tarihinde eski bir Şam evinde dünyaya geldi. Dört çocuklu orta halli bir ailenin ikinci çocuğu idi. Öğrenimini, ilkokuldan lisenin sonuna kadar Şam’da el-Külliyyetü’l-‘İlmiyyetü’l-Vataniyye’de yaptı (1930-1941).

Medresetü’t-Techîz’e girdi (1941-1942). Buradan mezuniyet diplomasını aldı. Ardından dört yıllık bir öğretimden sonra Şam’da Suriye Üniversitesi (el-Câmi‘atü’sSûriyye) Hukuk Fakültesi’ni bitirdi (1942-1945). 1945 yılı Ağustosunda henüz 22 yaşında iken Suriye’nin Kahire Büyükelçiliği’nde çalışmaya başladı. Buradaki görevi 1948 yılına kadar devam etti.

Sonra, 1966 yılına kadar İstanbul, Londra, Beyrut, Pekin ve Madrid’de diplomat olarak görev yapan Nizâr Kabbânî, bu yıl içinde emekli olmuş ve Beyrut’a yerleşmiştir.

1967 Haziranında Arapların İsrail karşısında uğradıkları yenilginin öfkesiyle kaleme aldığı “Hevâmiş ‘alâ Defteri’n-Nekse” (Bozgun Notları) başlıklı şiir kitabı, şairin Mısır’da aforoz edilmesine yol açmıştır. Bu yıl içinde Beyrut’ta kendi adını taşıyan bir yayınevi kurmuş ve birkaç yıl sonra ikinci eşi Belkîs er-Râvî ile evlenmiştir.

Bağdat’ta tanıştığı eşi Belkîs, 12 yıllık bir beraberlikten sonra, Beyrut’ta Irak Büyükelçiliği’ne düzenlenen bir bombalı saldırıda, 1981 yılı sonlarında hayatını kaybetmiştir. Gerek bu olay gerekse siyasî şiirlerinde acımasızca eleştirdiği Arap yöneticilerin tutumları Nizâr Kabbânî’yi daha ihtiyatlı davranmaya sevk etmiştir.

Son yıllarında Londra’da yayınlanan el-Hayât gazetesinde on beş günde bir yazıları, şiirleri çıkan şair, nispeten rahat bir ortamda, hem Arap dünyasını, hem modern bilim ve teknoloji uygarlığını; insanî ve ilâhî değerler adına yoğun bir eleştiri bombardımanına tutuyordu.

Kabbânî, 30 Nisan 1998 tarihinde Londra’da öldü ve cenazesi Şam’a getirilerek, burada aile mezarlığına gömüldü.

Kabbânî, çocukluk yıllarında güllerin, yaseminlerin süslediği bahçede resimler yapmaya çalışmış, bir ara müzikle de uğraşmış, ama sonunda şiirde karar kılmıştır.

1939 yılında şiir yazmaya başlamış ama bir şair olarak ilk çıkışını henüz Hukuk Fakültesi öğrencisi iken, 1944 Eylülünde kendi imkânları ile yayımladığı (300 nüsha) “Kalet lî es-Semrâ’” (Esmer Kadın Bana Dedi ki) adlı şiir kitabı ile yapmıştır.

Diliyle ve anlatımıyla olduğu kadar, muhtevasıyla da -özellikle kadına ve cinselliğe yaklaşımındaki cüretiyle - geleneksel şiir ve ahlâk anlayışının sınırlarını zorlayan bu eser, II. Dünya Savaşı kuşağının yaşadığı kaygı, kayboluş ve duygusal bastırılma gibi konuların cüretli bir yorumu niteliğindedir. Kitap yayınlanınca muhafazakâr ve geleneksel değerlere önem veren çevrelerin şiddetli tepkilerini üstüne çekmiş ve hem şekil, hem de muhteva açısından geleneksel Arap şiir tarzından bir sapma olarak değerlendirilmiştir.

Tüm bu rahatsızlık ve karşı çıkışlara rağmen, Nizâr Kabbânî, Arap halkının bilinç ve duygularını korku, yılgınlık ve içine düştüğü ikilemden kurtarmaya çalıştığını ileri sürerek, ilk dönem şiirlerinde eski belâgat putlarını yıkmaya çalışır; uçarı ve cinselliği ön plâna çıkaran şiirler yazar. O, kuşağının duygusal sorunlarını açık seçik bir biçimde kâğıda dökmekten çekinmemiştir. Öyle ki, bazıları onun şiirlerinde “tarihin girdaplarında ve taklitçilikte hapsolup kalmış” Arap gençliği için bir çıkış yolu görmüşlerdir.

Nizâr Kabbânî, şiir yazmaya başladığı andan itibaren kendi dilini bulur ve kendi ifadesiyle, “Onu insanların, tüm insanların pencerelerine konan bir kuş hâline getirir.” Onun zengin, özverili ve coşkun bir tabiatı vardır. Şiirleri Arap dünyasının hemen her yerinde yayılmıştır. Yirmiyi aşkın şiiri, başta Muhammed Abdülvehhâb olmak üzere, çeşitli bestekârlarca bestelenmiş, Ümmü Külsûm’dan Mâcide Rûmî’ye kadar çeşitli şarkıcılar tarafından kırk yıldır söylenegelmiştir.

Nizâr Kabbânî’nin şiirleri, genel olarak kadın ve siyaset olmak üzere iki ana temadan meydana gelir. Kadın konusu, sanat yaşamının bütün safhalarında yer alır ve gelişim bakımından süreklilik gösteren en geniş tema olur.

Birçoklarınca “Kadın Şairi”, “Arap Milletinin Şairi” ve “Bütün Nesillerin Şairi” olarak nitelendirilmiş olan Kabbânî’nin ilk şiirlerinde, daha ziyade, sembolizmin hâkim olduğunu görürüz. Ayrıca şiirine daha yakından baktığımızda, onun varoluşsal bir özellik taşıdığını anlamakta pek güçlük çekmeyiz.

Diğer taraftan, Nizâr Kabbânî’nin büyük bir yekûn tutan şiirleri İslâm’ın temel hükümleri ve inanç esasları açısından değerlendirilmiş ve bunlarda İslâm’a aykırı bazı noktalara rastlandığı iddia edilmiştir. Nitekim Sa‘îd b. Nâsır el-Gamidî, “Nizâr Kabbânî…ve’l-Harb ‘ale’l-‘Akîde ve’ş-Şerî‘a” (el-Müctema‘, Küveyt, sy. 1300 (22 Muharrem 1419/19.5.1998), s. 45-47) başlıklı yazısında, bu noktaları, onun bazı eserlerinden alıntılar yaparak göstermeye çalışmıştır.

Türkiye’de Nizâr Kabbânî, muhtemelen ilk kez, Edebiyat (yayınlayan: Nuri Pakdil) dergisinde göründü. Nuri Pakdil’in hazırladığı Çağdaş Arap Şiiri / Güldeste (Ankara 1976)’de “Doğu” başlıklı şiiriyle yer aldı. Turan Koç’un dilimize kazandırdığı kimi şiirleriyle İbrahim Demirci’nin çevirdiği bazı şiir ve yazıları “İşgal Altında” adıyla kitaplaştı (Rey Yayıncılık, Kayseri 1996).

Yukarıda kaydettiğimiz “Kasâ’id Mağdûbün ‘aleyhâ” başlıklı şiir kitabı, “Gazaba Uğramış Şiirler” adıyla, İbrahim Demirci tarafından Türkçeye çevrildi (Mavi Yayıncılık, İstanbul 1997). Son yıllarda, Beyrut’ta günlük hayatı anlatan denemeleri İbrahim Demirci tarafından Türkçeye tercüme edilerek “Ben Beyrut” adıyla kitaplaştı (Hece Yayınları, Ankara 1999).

Daha önceleri ve son zamanlarda da bazı şiir ve yazıları İbrahim Demirci ve Turan Koç tarafından Türkçeye çevrilerek Yedi İklim, Çerağ, Edebiyat, Hece gibi dergilerde yayımlanmıştır. Diğer yandan, Laurent Mignon, “Kitâbü’l-Hub” adlı kitabını “Aşkın Kitabı” başlığı ile Türkçeye çevirip yayınladı (Ayışığı Kitapları, İstanbul 2000).

Müteakiben Kabbânî’nin dilimize tercüme edilen diğer şiir kitapları şunlardır: Hüzünlü Irmak, çev. Metin Fındıkçı, İyi Şeyler Yayıncılık, İstanbul 2000; Yasak Şiirler, çev. Kemal Yüksel, Kaknüs Yayınları, İstanbul 2002; Gözlerinin Mavi Limanında; Aşk-Kadın-Hüzün Şiirlerinden Seçmeler, Arapçadan çev. Rıza Halilov-Aysel Ergül, Birey Yayınları, İstanbul 2002; Seninle Evlendim Ey Özgürlük!, çev. Kemal Yüksel, Kaknüs Yayınları, İstanbul 2003.

Bu arada, Aysel Ergül (Keskin)’ün onun hakkında kaleme aldığı geniş kapsamlı bir inceleme (Şiirin Galip Aşkın Devrik Kralı Nizâr Kabbânî’de Aşk ve Kadın, Araştırma Yayınları, Ankara 2006) ile Salih Tur’un onun hayatı, sanatı ve şiirleri üzerine hazırladığı doktora tezini (Nizâr Kabbânî; Hayatı, Sanatı ve Şiirleri, danışman: Prof. Dr. Rahmi Er, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 2005) kaydetmemiz gerekir.

Prof. Dr. SÜLEYMAN TÜLÜCÜ
Atatürk Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi
Dergisi, Sayı: 28, Erzurum, 2007

ŞİİRLERİ



ARKADAŞINIZA GÖNDERMEK İÇİN:





ŞİİR PARKI