EDİRNE

Bir yerde görürsen ki; Ağır ve edalı akar dal dal söğütleri öperek samur üç belik gibi üç koldan sular; müjdeler olsun efendim: Edirne'desin. Mevsim, fasl-ı bahardır; gecedir ve mehtap vardır. Ve sen, bir kavs-ı kuzahta (*) yürür gibi köprülerdesin. Şataraban makamından bir şarkı dudaklarında düşünür, çözemezsin: Bu naz-ı istigna,(*) bu âvâz neden; neden yarı eğilmiş suya dallar? Öyle fermân etmiş eden kimseler bilmez. "Gönül bir top ibrişim Sarılırsa çözülmez" Burda her şey bakınır hüsnüne hayran. Seyreyler cemâlini eğilmiş suya mermer ihtişamında serhat-di vatan. Âşina bir çehre sezer belki diye devr-i saltanatından Edirne; bir deste alev güldür, mahzun, yâr elinden düşürülmüş şimdi suda Ve sular; şimşir kelâmı dilinde destan okur, okur akar. Ve bihaber Yıldırım'da, bir evcikte - akan sudan, uçan kuştan - yeşil dut yaprağında ak bir ipek böceği, ipeğini dokur dokur ölür. Uyanır veda etmiş gibi artık uykuya, konuşan bir dil olur çiler uzakta; bülbül sesi yağmur gibi Bülbül Adası'nda. Kanadı gümüşlü kuşlar geçer iki şâk bölüp mehtâbı; Kıyık'tan uçurulmuş. Salınır bahçeler içre kızlar ki: Nazardan kaçırılmış. Ağzında kan kırmızısı bir caneriği, mehtapla beraber düşmüş gibi arza; kızlar ki güzel, dört başı mâmur ve murassa.(*) Sevdaya tutulmak bile mümkün yeni baştan Neden yarı eğilmiş suya dallar? Öyle ferman etmiş eden. söylemek kolay olsa eski türkümü: "Edirne köprüsü taştan Sen çıkardın beni baştan" Ayırdın hem anamdan, hem kardaştan. 1945 (Umut Şiirleri)

Niyazi Akıncıoğlu ( 1919 - 1979 )


(*) Kavs-ı kuzah: Gökkuşağı (*) İstigna: büyüklük, kibir (*) Murassa: Süslü. Kıymetli taşlarla süslenmiş.

Büyük Türk Şiiri Antolojisi 1, S 424-426

Bu şiiri sesli izlemek için tıklayınız.





ŞİİR PARKI