HAYRİYYE'DEN (*)
MATLAB-I DAĞDAĞA-YI PAŞAYÎ
(Paşalık Dağdağası / Sevdası Talebi)
(…)
Fazla mâl olmayıcak yapma binâ
Eyleme mâlını bîhûde hebâ
Fazla malın yoksa bina yaparak
malını boş yere heba etme.
Olmasın masrafun ol denlü füzûn
Ki zarûrî olasın zâr u zebûn
Masrafın aşırı olmasın.
Sonunda mutlaka zayıf ve düşkün düşersin.
Masrafun itme gözüm nûrı ziyâd
Ne kadar vâsi’ olursa îrâd
Ey gözümün nuru! Gelirin ne kadar fazla olursa olsun
giderlerini artırma.
Virme hiç dâ’ir-i câha vüs’at
Zımn-ı hiffetdedür ancak râhat
Makam, mevki dairesini genişletme.
Huzur, hafifliğin (mütevazı yaşamanın) altında gizlidir.”
Bağçe seyri olınursa matlûb
Yitişür binmek içün bir merkûb
İsteğin bahçeyi seyretmekse,
bir tane binek yeterlidir.
Masraf-ı âhûra oldıkça zebûn
Yorılur atlu yayandan efzûn
Ahır masrafları altında aciz kalan atlı,
yaya insanlardan daha fazla yorulur.
(…)
Olma pâşâlık içün âvâre
Tabl u surnâ ile girme nâre
Paşalık sevdasıyla kendinden geçme.
Davul zurna peşinde kendini ateşe atma.
Baglama tantana-i tabla gönül
Dûrdan hoş gelür âvâz-ı dühül
Davulun tantanasına gönül bağlama.
Uzaktan davulun sesi hoş gelir.
Pâşâlık 'ömre sürer mihnetdür
Hâsılı derd ü gam u kasvetdür
Paşalık ömür boyu süren bir derttir.
Kısacası, dert, tasa ve sıkıntıdır.
(…)
Zulm iderse yıkılur hâne-i dîn
İtmese bulmaz umûru temkîn
Zulm ederlerse din hanesi yıkılır.
Etmezlerse de işleri yoluna girmez.
Çekdügi mihnet olunsa ta'dâd
Değmez ol mihnete Mısr u Bağdâd
Çektikleri sıkıntı sayılacak olsa,
Mısır ve Bağdat’ı bile verseler o mihnete değmez.
Hây u hûy ile ider 'ömrü güzer
Hâsılı eşk-i ter ü hûn-ı ciger
Hayatları hay huy ile geçer.
Ellerine geçen taze göz yaşları ve ciğer kanıdır.
Padişâh korhusı hod râhatsûz
Azl-ı nâ-gâh kıyâmet-endûz
Padişah korkusundan ve kıyametler koparan, ansızın gelecek
azil korkusundan sürekli huzursuzluk içindedirler.
Nev-be-nev vesvese-i gûn-â-gûn
Kuvvet-i vâhime hem-kâr-ı cünûn
Sürekli, çeşitli vesveseler, korkular
ancak kendini kaybetmiş insanların işidir.
Ne belâdur ne musîbetdür bu
Niçe devlet niçe rif’atdür bu
Bu nasıl bir bela, bu nasıl bir musıbettir;
bu nasıl ikbal, nasıl yüceliktir.
Gâlibâ gördügümüz paşalar
Bâ-husûs âsaf-ı sâhib-râlar
Galiba bizim gördüğümüz paşalar,
özellikle rey sahibi vezirler…
Kendü nefsinde nikû-kârân hep
Hasenü’l-hulk u kerîmü’ş-şân hep
Özünde hep iyi huylu
Güzel ahlâklı, faydalı, şerefli
Meleküyyü’ş-şiyem ü nîk-hısâl
Sâf-dil sâdık u pâkîze makâl
melek tabiatlı, güzel huylu, kalbi temiz,
sadakatli ve doğru sözlü insanlardır.
(…)
Niçesi râzı degül câhından
Ağlar inler çogı ikrâhından
Çoğu, bulunduğu mevkiden razı değil.
Çoğu da bulunduğu yerden iğrendiği için ağlayıp inlemekte.
Kim endîşe-i ferdâ eyler
Havfdan mevti temennâ eyler
Kimi gelecek kaygısına kapılmıştır,
hatta korkusundan ölümü bile düşünür.
(…)
Buna benzer dahı çok cevr ü sitem
Çâk olur yazsa girîbân-ı kalem
Bunun gibi daha ne eza ve sıkıntılar.
Kalem yazacak olsa bağrı yarılır.
Hayriyye, S. 148-156
MATLAB-I HÂCEGî-İ DîVÂNî
(Divân Efendiliği Talebi)
İy kalemrân-ı kitâb-ı âmâl
Nazar-endâhte-i hüsn ü cemâl
Ey emeller kitabının yazarı,
güzellik peşinde olanlar!.
Ger Sitanbul'a düşerse seferin
Mansıba itse ta'alluk nazarın
Eğer yolun İstanbul’a düşer
ve gözün devlet hizmetine takılırsa…
Olma reh-berde-i tedrîs ü kazâ
Kâdı-'asker de olursan farazâ
Sakın, kadı ya da asker olsan bile,
eğitim ve hüküm konusunda rehber olma
Sanma zinhâr anı râhatlı tarîk
Emn ü âsâyişi yokdur tahkîk
Sakın onları rahat bir makam zannetme.
Gerçekte onlarda güven ve huzur yoktur.
O tarîkun hatarı bî-haddür
İntizâr-ı emeli mümteddür
O yolun tehlikeleri sınırsızdır.
Emeline erişmek için çok beklersin.
Silsile kaydı uzun sevdâdur
Pâyeler mûsile-i gavgâdur
Terfi düşüncesi uzun bir sevdadır.
O rütbelere kavgayla ulaşılır.
Evvel-i hâli zarûretle geçer
Gerçi kim âhiri ‘izzetle geçer
Her ne kadar sonu rahat olsa bile,
ilk zamanlar sıkıntılarla, yokluklarla geçer.
Evvel ü âhirinün râhatı yok
Azldan mansıbınun mihneti çok
Evvelinde ve ahirinde rahat yok.
Azledilme korkusunun hesabı yok.
(....)
Görmedim ben hele bu devletde
Hâcelikler kadarın râhatda
Ben bu devlet hizmetinde
divan efendiliği kadar rahat meslek görmedim.
Cümlenün mu'teber ü âsânı
Mansıb-ı hâcegî-i dîvânî
Hepsinin en makbulü ve kolayı
divan efendiliği görevidir.
Hâcelikden biri olursa nasîb
Sür rü'ûsi gözüne itme şekîb
Divan efendiliklerinden biri nasib olursa,
beklemeden bu rütbeyi yüzüne gözüne sür (şükret).
İzzet olmaz o kadar yanumda
Çok şerefdür hele vicdânumda
Bana göre bu kadar büyük bir rütbe olmaz.
Hele benim gönlümde çok büyük bir şereftir.
Hep kemâl üzre esâs-ı devlet
İzzet ü rif’at ü şân u şöhret
Mutluluğun esası, yücelik, şeref, şan ve şöhret
Hepsi en güzel şekilde onda vardır.
Cümlenün mu’teber ü muhteremi
Cümlenün müntahab u mugtenemi
Hepsinin en geçerlisi, en şereflisi,
En seçkin, en paralısı budur.”
Gayrılar denlü dahı zahmeti yok
Yine ol tâ’ifeden râhatı yok
Diğerleri kadar zahmetli değil.
O kâtiplerden daha rahatı da yok.
(....)
Bundan a’lâ dahı devlet mi olur
Merkez-i emn ü selâmet mi olur
Bundan daha büyük mutluluk mu olur?
Bundan daha iyi güven ve rahatlık makamı mı olur?
Hak virürse olasın ehl-i kalem
Hâceliklerde diyânetle ‘alem
Allah nasip ederse, divan efendiliğinde
dindar bir kalem ehli (kâtip) ol.
Hayriyye, S. 170, 174-175
Nâbî ( 1642 - 1712 )
(*) Nâbî’nin oğlu Ebu’l-Hayr Mehmet Çelebi için yazdığı nasihatnâme türündeki Hayriyye'nin bu bölümünde o dönemdeki paşalık mevkiinin durumu ile şairin oğluna tavsiye ettiği yegâne meslek olan divan efendiliği
makamının özellikleri anlatılmaktadır.
|
|