Mehmet Emin Yurdakul (13 Mayıs 1869 – 14 Ocak 1944), Milli edebiyat (1) akımının en önemli sanatçılarındandır. Rüsumat Evrak Müdürlüğü’nde görevli olduğu sıralarda, 1898’de yayımladığı Türkçe Şiirler adlı eseri, Türk edebiyatının temel taşlarından biridir. Servet-i Fünun edebi topluluğunun zirvede olduğu, aruz vezniyle ve Osmanlıca ile yazmanın hakim olduğu bir dönemde yayımlanmasına rağmen, toplum için sanat anlayışıyla, hece vezniyle ve sade dille yazılan şiirlerden oluşan eser, dönemini ve kendisinden sonraki sanatçılara yol gösterici olur. Buna en güzel örnek “Beş Hececiler”dir.
Sanatçının sanatında ve fikir dünyasında ailesinin önemi büyüktür. Mehmet Emin daha çocukluğunda Battal Gazi ve Kerem ile Aslı gibi halk kültürü zevkiyle tanışır. Sonra, Namık Kemal’in Evrak-ı Perişan’ını okur. Mehmet Emin bu dönemi şöyle anlatır:
“Çatımız ak günler gördüğü gibi kara günler de gördü. Halkın ıstırabını bu çatının altında duydum. Bu çatının altında anamın halk ninnileriyle büyüdüğüm gibi, bu çatının altında halk öğütleriyle yetiştim. Bu çatının altında anladım ki halk kendi hayatını, kendi ruhunu, kendi aşkını, kendi ıstıraplarını kendi diliyle anlatacak kitaplara muhtaçtır. Benim babam denizin çocuğu, fırtınanın evladıydı. Rüzgâr, dalga ile dinamik kıvılcımını o koydu. Çocukluk çağından gençlik çağına bu yoldan geçtim” (Tevetoğlu 1988: 6). Mehmet Emin’in hayat tecrübesinin daha sonra yazacağı şiirlerine yansıması kaçınılmaz olacaktır.
Mehmet Emin’in sanatına ve fikir hayatına olduğu kadar şahsiyetine de etki eden faktörlerden biri de Şeyh Cemaleddin Afgani’dir. Mehmet Emin, Rüsumat Evrak Müdürlüğü’nde görev yaparken, Afgani’nin sohbetlerine katılır. Bu toplantılarda Müslümanların milli şuurunu güçlendirmeleri gerektiği anlatılır. “Mehmet Emin, Şeyh’i kendine bir yol gösterici, bir kılavuz bilir” (Banarlı 1976: 1084). Milli Şair bu hususta şöyle der:
“Beni o yoğurmuştur. Eğer ruhların ebediyyet ve lâyemutiyeti (ölmezliği) varsa derim ki o, etlerini, kemiklerini Maçka Mezarlığı’nın topraklarına bırakmış ise, ruhunu da bana yâdigâr etmiştir: Cemâleddin’in ruhu bende yaşıyor” (Tevetoğlu 1988:12). Afgani’nin özellikle onun fedakarlık, sözünde durmak, ölümden korkmamak, kalp kuvveti, Müslümanların esaretten kurtularak hürriyetlerine kavuşması ve yükseltilmesi vb. fikirlerinden oldukça etkilenen Mehmet Emin, bunları duygu ve fikir dünyasına nakşeder. “Milli Şair, Şeyh’in öğütlerini, özellikle Türk milletine uygulayarak, milletin dil ve edebiyat ihtiyâcını, hürriyetsizliğini, medeniyetçe geri kalmışlığını düşünür ve bunların sağlanması, düzeltilmesi yolunda fedâkârlıkla çalışmayı kurardı" (Tevetoğlu 1988: 12).
Mehmet Emin, 1897-1898 Türk Yunan Harbi dolayısıyla yazdığı Anadolu’dan Bir Ses -yahud- Cenge Giderken adlı şiiri, Asır gazetesinde yayımlanır ve büyük ilgi görür. Şair, daha sonra Türkçe Şiirler adlı eserini yazar. “Dört formdan oluşan Türkçe Şiirler’in dış kapağı Ressam Zonaro tarafından süslenmiştir. (Özsarı 1996: 24). Afgani’nin sohbetlerine katıldığı dönemde bu eserini yazmaya başlayan Mehmet Emin, bu kitaptaki şiirlerden Kur’ân-ı Kerim adlı şiiri, Şeyh’ten aldığı ilhamlarla yazar. “Mehmet Emin, daha önce yayımlanmış Cenge Giderken şiirini üstadı Cemâleddin’e okuyunca, Şeyh müridini: İşte asıl sizin edebiyatınız budur! Diye çok alkışlamış ve onu bu yolda yazmaya teşvik etmiştir” (Tevetoğlu 1988: 12). Milli Şair, bu teşviklerden de olacak, edebiyatımızda yeni bir şiir anlayışı geliştirmeyi başarır.
Tevfik Fikret, Mehmet Emin’in bu tarz şiirlerini beğeniyle karşılar ve 7 Nisan 1901 ve 21 Ocak 1903 tarihlerinde yazdığı mektuplarda Milli Şair’i takdir eder: "… Servet-i Fünûn’un bu haftaki sayısı (Kesildi mi Ellerin?) başlıklı pek beğenilen yeni bir şiirle süslenmiş olarak çıktı. Bu nefis şiir için sevgili ellerinden tekrar tekrar öperim. Şiiriniz bu eserde bence gaye-i hayâl olan bir te’sir mertebesine çıkmış. Yayımlanması Servet-i Fünûn’dan çekilmiş olduğum bir zamana rastlamasaydı, gazete adına da teşekkürlerimi arz ederdim… Şimdi yalnız edebiyat nâmına bu cidden nefis eserlerin birbiri ardından devâmını eylerim.” (Tevetoğlu 1988: 16).
Rıza Tevfik, Mehmet Emin’in şiirlerini Türklüğün duygu dünyası ve fikir yapısına uygunluğundan dolayı her fırsatta över. Rıza Tevfik, bu tavrından dolayı Servet-i Fünun şairlerinden Ömer Naci Bey’in hücumuna uğrar. İki sanatçı arasında iki ay boyunca Çocuk Bahçesi adlı mecmuada tartışmalar sürer. Ömer Naci Bey, Evzân-ı Şi’riyemize Dâir başlıklı yazısında hece vezninin yetersiz olduğundan bahseder. Bir süre sonra Hüseyin Cahit de bu tartışmalara katılmış, hatta bu iki sanatçıyı alaya alır. Mehmet Emin, bu süre içinde tartışmaların dışında kalarak şiirlerini aynı dergide yayınlamaya devam eder. Mehmet Emin’in bu yeni tarz şiirleri genelde takdirle karşılanmasına rağmen, Servet-i Fünûn edebiyatının gençler üzerindeki etkisi, genç şairlerin Milli Şair’in açtığı bu yola yönelimlerini geciktirdi. Ancak yavaş yavaş hece ölçüsüyle ve sade dille şiirler yazılmaya başlanır. Enis Behiç, Orhan Seyfi, Yusuf Ziya gibi şairlerin milli konulara yer verdiği görülür.
(1) Edebiyat hakkında “millî” tabirinin şuurlu bir şekilde kullanılması, zannederim 1908 Meşrutiyet hareketinden sonra başlıyor. 1911’de, Selânik’te Ali Canip, Ömer Seyfettin ve Ziya Gökalp’in “Genç Kalemler” dergisindeki faaliyetleriyle “millî” sıfatının âdeta bir benzin alevi gibi basın hayatımızı sardığı görülür. Gerçekten de bu tarihten sonra Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar birçok kitapların isimlerinin hemen altına “millî roman, “millî hikâye, “millî tiyatro” gibi alt başlıklara rastlanır. (Orhan Okay, Sanat ve Edebiyat Yazıları, Dergah Yayınları, İstanbul, 1990, s.41).
MUSTAFA KARABULUT
Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi, Yıl: 4, Sayı: 7, Aralık 2011

ŞİİRLERİ