KÖY ENSTİTÜLERİNİ KİM YIKTI?

"Köy Enstitülerini Cumhuriyetin eserleri içinde en önemlilerinden biri sayan", 1940-1946 arasında her yıl Tonguç’la bir Enstitüye uğrayarak oralardaki çalışmalara coşku ve umut katan, ilköğretim seferberliğini Tonguç’la birlikte yürüten Atatürk Döneminin Başbakanı, Cumhuriyetin İkinci Cumhurbaşkanı İNÖNÜ, bir mektuba verdiği yanıtta "Kendileri zamanında Enstitülere dokunulmadığını" belirtmiş. Partisinin "yıkıcılık" suçu altında kalmasını istemediği için "Bir yanlışı sağlığında düzeltmeyi vazife"saymış.

Doğrusu, Büyük Devlet Adamı için "güç bir vazife" bu.

Cumhurbaşkanı İnönü, 17 Nisan 1946’da yazdığı “İlköğretimde Çalışmalarımız” başlıklı yazıda önemli gerçekleri sergiliyor ve “İlköğretim meselesinin bir demagojiye kurban edilmemesi için bütün kuvvetimizi kullanacağız” diyordu. Ama o güç nedense kullanılmamış ve Köy Enstitüleri 1946-1950 arasında bir demagojiye kurban edilmiştir.

Yüce makamlar, 1946 Nisan’ında korkunç bir “ihbar" mektubu almıştı! “Sayın Türk Emniyetine” diye başlayan mektup, Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nde milli bir cinayetin feci ve trajik hazırlıklarından, Ankara’da bulunan malum elebaşıların bu hazırlıkları yazı, şiir ve kitap gibi vasıtalarla desteklediklerinden, Bursa hapishanesiyle bağlantı kurulduğundan söz ediliyordu. Daha önemlisi “bir vatandaşlık vazifesini yerine getirdiklerine sevinen” ihbarcılar, “herbirinde bir komünist beyannamesi olan öğrencilerin” listesini de veriyorlardı.

Benzeri bir “oyun”, daha önce Eskişehir Çifteler’de de oynanmıştı. İhbar mektubu, eski bir müdürün ağzıyla yazılmıştı. Öne sürülen iddialar, Köy Enstitüleri Kanunu’nun görüşüldüğü sırada Meclis’te konuşanların (Kazım Karabekir, toprak ağası Emin Sazak vb.) düşünceleriyle ırkçların şurda burda yazıp yaydıklarıydı.

Bir süre sonra 17 Nisan 1946’da İnönü tüm Bakanlar Kurulu’yla Hasanoğlan’a Köy Enstitüleri bayramını kutlamaya geldiler. Nihal Atsız’ın kendisine açık mektup yazdığı Başbakan Şükrü Saraçoğlu, aşırı ilgi ve övgüleriyle dikkati çekiyordu. (Enstitü müdüründen kendisine de Enstitüye öğrenci kaydedilme şerefinin verilmesini istiyor) Bu görkemli tören, tüm gözleri Enstitülere çevirmiş ve İnönü’nün Enstitülere son gelişi olmuştu.

Seçim propagandalarında ve seçimden sonra, Enstitüler demagoji canavarının önüne atılmıştı. Kazananlar da yitirenler de, Enstitülere saldırıyordu. Recep Peker’in hükümet programında “Köy Enstitülerinin daha milli bir hale getirileceği” yazılıydı. Ölçünün kaçırıldığını anlayan Peker, Adana konuşmasında Enstitüleri “Rejimin iki büyük başarısından biri” sayarak, durumu düzeltmeye çalıştıysa da “Vatanı muzır faaliyetlerden temizleme eylemi” başlatılmış bulunuyordu. (Bunun ne demek olduğunu 4 Aralık Tan Matbaası olaylarını, Rektör Şevket Aziz Kansu’nun saldırıya uğrayışını, Sabahattin Ali’nin öldürülüşünü, Nazım’dan bir şiir okumanın bir insan yaşamının söndürülmesine yettiğini anımsayanlar bilir). Asıl amaç, köyde kentte egemen çevrelerin rahatını bozmaya başlayan Enstitüleri yıkmaktı.

İnönü’nün Hasanoğlan’a gelişinden iki ay sonra üç resmi arabayla Hasanoğlan’a dedektiflere taş çıkartacak bir baskın yapıldı. Enstitüler kapatılmak üzereydi. Bu konuda yerinde inceleme yapma gereğini duyan Meclis Başkanı Kazım Karabekir, Şemsettin Günaltay, Feridun Fikri Düşünsel, nedense yanlarına katılmış ırkçı-Turancı milletvekili (Denizli) Kemal Cemal ihbarcı öğrencilerin yol göstericiliğinde öğrencileri, yöneticileri gizli ve açık toplantılarda sorguya çektiler. Her şey, bu soruşturmaların sonucuna bağlıydı. Emin Soysal’ın öğrencileriyle, Nihal Atsız’la ilişki kuranlarla gizli toplantılar yapan Kemal Cemal, yeniden bir “zararlılar listesi” daha hazırlanmasını sağladı.

7.8.1946’da Bakan olan ve kendisine “Enstitüleri düzeltme” görevi verilen Reşat Şemsettin Sirer, Genel Müdürlükten ayrılmaya kalkan Tonguç’a “Senin ve senin gibilerin çoluk çocuklarıyla beraber bellerini kıracağım” tehdidini savuruyordu.

Bütün çalışmalar, sadist bir ruhla Enstitülerin ve oralarda çalışanların “bellerini kırma” ilkesine göre yürütülecekti gayrı. Parasal konularda bir soruşturma geçirerek görevinden uzaklaştırılan, o yılki seçimlerde Meclis’e giren Kızılçullu Köy Enstitüsü eski Müdürü çalışmaların baş destekçisi, hırslı ve hınçlı körük çekicisi olacaktı. 24.12.1946 günkü bütçe görüşmelerinde Enstitülerin "ahlâksızlık, dinsizlik, komünistlik yuvaları” olduğunu öne sürüyordu. Muzır faaliyetlerin en tehlikeli kaynağı Yüksek Köy Enstitüsü kapatılmalıydı.

Bu hırslı ve hınçlı kişinin sağ kolu olan ırkçılarla ilişkili kimi öğrencileri mektup açarak, ihbarlar yaparak, kitap çalarak yıkıcılara “malzeme” hazırlıyorlardı Hasanoğlan’da. Tongııç’un, Palamar Öğretmene imzalayarak verdiği Fontamara romanı da bunlardan birince dolap kırarak çalınmış, korkunç bir belge olarak ilgililere ulaştırılmıştı.

Trajik nutuklar, dehşetli ifşaatlarla, tertiplerle engizisyon papazlarına parmak ısırtacak bir cadı kazanı kaynatılmaya başlandı.

Tüm Enstitüler, oralarda okuyanlar, ağır bir baskı altındaydı. Hasan-Ali Kenan Öner davasında yedi yıllık eğitim çalışmaları Enstitüler, Köy Enstitüleri Dergisi en ağır biçimde suçlanıyordu. Her gazete eğilimine göre başlıklar atıyordu.

Tam, Milletvekili Emin Soysal Savaştepe Köy Enstitüsü’ndeyken, şaşılacak bir rastlantıyla, postacı bir paket getiriyor denetiminde açılıyor, içinden çıkan kitaplar bir tutanakla saptanıyor. Mecliste “İşte belgeler! Enstitülerde sol kitaplar okunuyor” diye barbar bağırabiliyordu.

Topraklarının bir bölümü kamulaştırılmış kimi ağalar, Düziçi Köy Enstitüsü’ne dışardan soktukları bir adama Türk bayrağını yırttırıyor, pislik sürdürüyor (Sonradan mahkemede ortaya çıktı) öğrenciler tutuklanıyor basında, Mecliste “gördünüz mü?” diye kıyametler koparılıyordu.

Bütün Enstitü müdürleri, öğretmen kadroları değiştirilmiş, “Islahatçı” müdürlerin düzenledikleri sınavlarla kültür derslerinden zayıf sayılarak sınıfta bırakılan 2000 öğrenci (iki yıl sınıfta kalmış duruma düştükleri için) Enstitülerden uzaklaştırılmış, yoksul köylü babalara “tazminat” davası açılmıştı.

1947’de çıkarılan 5117 ve 5129 sayılı kanunlarla köylerdeki öğretmenlerin Enstitülerle bağları kesildi, verilen tarım, sanat araç gereçleri geri alınarak, 100 lira aylıklı memur durumuna getirildiler.

İlköğretimi yüzde yüz gerçekleştirme amacıyla hazırlanan On Yıllık Plan uygulamasında vazgeçildi. Okul yapımı tavsatıldı. Enstitüleri ilk bitirenler, “kültür bakımından yetişmemiş” sayılarak yetiştirme ve beyin yıkama kurslarından geçirildiler.

Enstitülere öğretmen yetiştirmek üzere açılan ve 1944-1945, 1945-1946, 1946-1947 öğrenim yıllarında mezun veren Yüksek Köy Enstitüsü kapatıldı. Öğrencileri, Ankara içindeki dengi okullara dağıtıldı. Üçüncü mezunlar, Gezici Başöğretmen ve Milli Eğitim Müdürlüklerinde memur olarak görevlendirildi.

9.5.1947 genelgesiyle, kız ve erkek öğrencileri Enstitü içinde gülünç biçimde birbirinden ayırma yolu tutuldu.

20.5.1947 genelgesiyle, “serbest okuma” lar güdüm altına alındı. Enstitü kitaplıkları komisyonlarca tarandı, kimi bakanlık klasikleri yakıldı.

Enstitülerde çalışan Yüksek Kısım çıkışlı öğretmenler, buralardan uzaklaştırılmak amacıyla toptan askere alındılar (Mayıs 1947). Dönem sonunda evvelce verilmiş “listeler”e göre 22 kişi çavuş çıkarıldı.

1948’de Enstitülerin programları değiştirildi. İş eğitimine, üretici eğitime son verilerek, klasik öğretmen okulu anlayışına dönüldü. İlkokul programları da elden geçirilerek, "köy” gerçeği bir yana itildi.

Askerden dönen Yüksek Kısım çıkışlılar köy öğretmenliğine, Gezici Başöğretmenliklere atandı. Yıkıma “malzeme, belge” sağlayan, “liste” hazırlayanların mükafatlandırılması da unutulmadı. (Bunlardan biri Milli Eğitim Müdürü yapıldı, biri de Londra’ya gönderildi.)

İnönü, kendileri zamanında Enstitülere dokunulmadığını söylüyor; oysa görüldüğü gibi, 1946-1950 yılları arasında estirilen terör havası içinde Enstitüler özlerinden uzaklaştırılmış, Türk milli eğitiminin “beli kırılmıştı.”

Reşat Şemsettin Sirer, 1951 başlarında yazdığı bir makalede Tevfik İleri’ye şöyle diyordu:

"Köy Enstitülerinin öğretmen okulu haline getirileceği haberinde bir yanlışlık olacak. Çünkü bu Enstitüler, dört yıldan beri birer öğretmen okulundan başka bir şey değillerdir.”

Reşat Şemsettin zamanında Talim Terbiye Kurulu üyeliğine, daha sonra lise resim-iş öğretmenliğine verilen Tonguç’u ve dokuz öğretmeni 11.9.1950’de bakanlık emrine alan Tevfik İleri de, CHP döneminde tutulan yolu izleyerek Enstitüleri kapattı.

MEHMET BAŞARAN
Özgürleşme Eylemi: Köy Enstitüleri, S. 73-77

ŞİİRLERİ



ARKADAŞINIZA GÖNDERMEK İÇİN:





ŞİİR PARKI