EYLÜL YAĞMURU

Sen doğduğunda oğlum seksenbir yazıydı, Yani olan olmuştu. Kuşlar çoktan uçmuştu göğümüzden, Mısır tarlaları ve buğdaylar Kavrulmuştu şerha sıcaktan, Yani olan olmuştu. Duvarlarda yazılar solmuştu bir bir, Dayın, içerdeydi artık. İsmail abin kahvede çay içerken vurulmuştu, Bir yaprak daha düşmüş, Bir şarkı daha susmuştu. Bulanıktı herşey, Televizyonda haberler, Radyoda yurttan sesler, Sinemalarda filmler, Gazetelerde ölüm ilanları vardı. Boştu kitaplığımızın rafları, Bütün kitapları Ve bütün yazıları kaldırmıştı annen. Kuşkuluydu, terliyordu konuşurken Ve ağlıyordu Bütün anneler gibi Memleket isimli yavrularının ardından ah ederken. Sen doğduğunda oğlum Mevsim yazdı, hava sıcaktı. Susmuştuk, susulmuştu, Demir lokma gibi boğazımıza kan oturmuştu. Ekmek yine pahalı Ve aslanın ağzındaydı. Erol dayın hala tornacı yanında çıraktı, Ferdi Tayfur dinliyor, Kötü kötü öksürüyordu uyurken. Kemah'ın kapanıyordu yolları Kar inince gökten Ve utanıyordu mahalle bakkalımız İhsan efendi Bir kuru selamı bile vermekten. Sen daha yoktun Bir sabah namazı vaktinde Açtık ki radyoyu marşlar çalmakta Adlar okunmakta Çanakkale türküleri söylenmekte Hani bir dedenin Sarıkamış'ta Bir dedenin Sina çölünde verdiği can ansızın sokak aralarından boşanan ihanetler gibi Canlı yayındaydı radyomuz. Sonra günler geçti, Haftalar ve aylar, Mevsim değişti. Seksenin kışı zor oldu, Bir yandan acılara alışmak Bir yandan beklemek seni Bir yandan verilen kararları Kesilen cezaları okumak gazetelerde Bir yandan annenin patik örmesi Ayağına giyesin diye. Sen daha yoktun Hep tanıdıklar, hep bildikler Birer birer götürüldü Yüreğimizle beraber. Annen ve ben Kulağımız kapıda Bekledik ve bekledik Ha geldiler, ha gelecekler Ha geldiler, ha gelecekler Sen doğduğunda oğlum Seksenbir yazıydı, Yani olan olmuştu. Kuşlar çoktan uçmuştu göğümüzden, Mısır tarlaları ve buğdaylar Kavrulmuştu şerha sıcaktan Ağzımız, dilimiz kavrulmuştu Hayat sürüyordu Sinemalar oynuyor Gazeteler çıkıyor Televizyonda komikler güldürüyordu Bıçak değmez, kurşun kar etmez acılarla Dolup boşalıyordu cezaevi kapıları. Ve alışılıyordu oğlum İhsan efendide artık Maltepe sigarası bulunuyordu Tüpgaz için sıra beklemek gerekmiyordu Sonra sen vardın artık, gülüyordun Sen doğduğunda oğlum seksenbir yazıydı Adını İsmail koyduysak, Elbet bir hatırası vardı, Elbet bir hatırası vardı...

İbrahim Sadri
( 1963 -      )



Bu şiiri şairin sesinden dinlemek için tıklayınız.





ŞİİR PARKI