Bundan 160 yıl önce, 22 Mart 1832'de, gelip geçmiş
ozanların en büyüklerinden biri Johann Wolfgang von Goethe, dünyaya gözlerini yumdu.
Sanatçı kişiliğinin yanısıra Goethe, tüm doğal yeteneklerini geliştererek 'mükemmel'e ulaşmak istiyordu. Uzun yaşamında, kendini, şiir ve yazın'ın yanısıra sanata, doğaya, bilime ve kadınlara adadı.
Goethe kadar kadınları sevmiş, onları yüceltmiş, sevgi,
mutluluk ve acı şiirlerini onun gibi güzel söylemiş ozan yoktur.
Sevgililerinden her birine, yapıtlarında, sonsuza dek
ayakta kalacak anıtlar dikti.
Johann Wolfgang von Goethe (1749-1832), iki yüzyılın
içinde yaşadı ve her ikisine de dehasının ve kişiliğinin damgasını vurdu.
Düşünür, arayıcı, yaratıcı ve devlet yöneticisi nitelikleri
ile O, ölümünden çok önce üne kavuşmuş, bir Olympier olmuştu: Weimar'ın bilge kişisi, evrensel deha, bir ozanlar
prensi.
Bu, biraz da tanrısallaştırılmış Goethe imgesi, uzun yıllar sürüp gitti. Goethe'den söz açmak, yalnızca, onu övmek,
destanlaştırmak içindi.
Sonra haklı haksız, hücumlarla bu ulu anıtı yıkmak isteyenler çıktı (!) — Ancak yakın zamanlardadır ki büyük ozana, gerçekci bir bakışla yaklaşma olanağına kavuşuldu.
Burada 'Goethe, Yaşamı ve Dönemi' adlı biyografisi ile, Goethe'yi bize 'olduğu gibi' gösterme yönünde ışık tutmuş olan değerli yazın tarihçisi ve yazar Richard Friedenthal'i anmak yerinde olur sanıyorum.
Uzun yıllar süren derin araştırmaların ürünü olan bu değerli yapıtında Friedenthal, Goethe'nin ruhundaki ikiliği, karakterinin anlatılmaz (kendisinin de anlayamadığı) yönlerini,
çabucak değişiveren mizacını, en inandırıcı belgeleri ile sergiler.
Bu biyografide, ozanın kimi zayıf yönünü, kimi bencil
davranışını —doğruların yanında, yanlışlarını da— görüp öğreniyoruz. Ama bu yüzden Onu daha az değil —belki kendimize yakın bulduğumuz için - daha da çok seviyoruz.
1775'de Dük Karl August'un çağrılısı olarak 'Saksonya-Weimar-Dükalığı'nın merkezi (600 nüfuslu) küçük Weimar'a gittiğinde 26 yaşındadır. Bu tarihten başlayarak ömrünün sonuna dek orada yaşayacak; çevresine ozanları, bilginleri, sanatçıları toplayarak, Weimar'ı —yalnız Almanya'nın değil — diyebiliriz ki — o günkü Avrupa'nın en önemli 'Düşün
Merkezi' haline getirecektir.
Goethe Weimar'a yerleşir yerleşmez, devlet hizmetine
girer ve genç Dük ile arkadaş olur. Dük Karl August
(1757-1828) ozanın değerini anlayacak kadar sağgörülüdür.
Ona hemen başlangıçta 'Geheimer Rat' (1) ünvanını vererek
Devlet Konseyine üye yapar. Keridisine yılda 12.000 Taler
maaş ve geniş yetkiler verir. Goethe, zamanla, Dışişleri Ba
kanlığı, Konsey üyeliği, Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü, Ulaştırma ve Milli Savunma Bakanlığı, Saray Tiyatroları
Yöneticiliği, Mali İşler Müşavirliği ve Devlet Bakanlığı görevlerini üstlenecektir.
Tüm bu görevler ve çalışmalar arasında, ozanın bunca
yapıt vermeye, o eşsiz şiirlerini yazmaya zaman ayırabilmiş
olduğunu düşününce, şaşmamak, elden gelmiyor!
Dük Karl August'la aralarında, karşılıklı saygı, sevgi ve
beğeniye dayanan bir ağabey - kardeş yakınlığı vardır. Dostlukları Karl August'un ölümüne (1828) dek sürer.
Weimar'a yerleştikten sonra Goethe'nin doğduğu kent
Frankfurt'dan, iç dünyası bakımından da, koptuğunu görüyoruz. Babasından bir hayli yıl sonra, annesi de ölünce (1808),
bu kentle ilişiğini tümü ile keser.
"Ben Weimar'lı bir dünya yurttaşıyım" der, kendisi için.
Goethe tüm enerjisini, yüklendiği görevlerin üstesinden
gelmeye harcar ve sonunda yorulur. Daha doğrusu bu işlerden bıkar, sıkılır ve Dük'den izin alarak İtalya'ya kaçar
(1786). Bu kaçışın duygusal nedenleri de vardır.
1775 yılı güzünde, Frankfurt'u ve bir süre nişanlı olduğu güzel Lili'yi arkasında bırakarak Weimar'a göç ettiği zaman, genç Goethe, ünlü bir kişidir.
Bir yıl önce yayınlanan 'Genç Werther'in Acıları' adın
daki, mektup biçimindeki romanı, adını bir anda gorülmemiş bir etkenlikle yurduna ve tüm dünyaya duyurmuştur.
Friedenthal, Werther için: "Bu yapıt, ne ondan önce, ne
de sonra, hiçbir Alman yapıtının yakamadığı bir ateşi yaktı."
diyor.
Romanın yayınlanması ile bir 'Werther modası' Almanya'yı sarar: Werther gibi giyinmek, onun gibi sevmek ve dahası - onun gibi ölmek! -
Tüm Alman gençlerinin, o dönem giydikleri 'son moda'
Werther-Kostümü de, bugün Pop-sanatçılarının beğeneceği
türden, garip bir kılıktır:
Sarı metal düğmeli mavi (lacivert
değil!) frak, diz altında biten sarı pantolon ve sarı yelek, topuklu, burnu havaya kalkık, kahverengi iskarpinler ve beyaz
dantellerle süslü gömlek...
"Werther'in bunca tutulmasının nedeni, kanımca, genç
GOETHE'nin Acıları"nı tüm içtenliği ile ve olağanüstü şiirli
bir dille sergilemiş olmasıdır. Tezelden yapıtın çevirileri yapıldı ve Goethe, 'Werther yazarı' olarak dünyaca tanındı.
Avukatlık, stajı yapmak için gittiği Wetzlar'da Goethe,
arkadaşının nişanlısı Charlotte (Lotte) Buff'a ölesiye âşık
olur. Sevdiği kızın ve yine sevgi, saygı duyduğu arkadaşı Johann Christian Kestner'in yanında, sonsuz acılar ve sonsuz
- ama kırık - sevinçler içinde geçirdiği aylardan sonra, tek çıkar yolu, sessizce kaçmakta bulur.
Werther'in mektupları, Lotte'ye söyleyemedikleri, yazamadıklarıdır. Mutsuz âşık Albert'in kendini öldürmesi ile biter roman.
Yapıtın tamamlanması ve yayınlanması ile, Goethe'nin
acıları da diner. Beynine sıktığı kurşun, Albert'le birlikte aşk
acısı ile kıvranan Goethe'yi de öldürmüş, yok etmiş gibidir.
Weimar'a geldiğinde kendini geçmişe bağlayan tüm bağlardan kopmuştur. Nitekim, daha ilk günlerde Charlotte von
Stein ile karşılaşır ve ona tutulur.
Kendinden yedi yaş büyük, evli ve dört çocuk annesi
olan bu kültürlü ve soylu kadına Goethe hayranlıkla karışık
bir sevgi duymaktadır: Onunla her konuyu konuşabilir ve
ona açılabildiğince (Goethe hiç kimseye, hatta kendisine bile
tam açılmadı) açılır. Yine de, içindeki karmaşık duygularla
tedirgindir.
Mutluluk, mutsuzluk, onur ve alçalma, kuşku, güven, sevinç, acı gibi karşıt duygular ve tüm bu duyguları O'na son
kertesine - dayanılmaz kertede - yaşatan ozan mizacı ile Goethe, iç dünyasında huzursuzdur. Durmadan çalışır ve çilesini en seçkin dizelerle şiirlerine aktarır. Bu yıllarda: Egmont, Wilhelm Meister, Iphigenie auf Tauris, Turquato Tasso, kimi küçük tiyatro yapıtları yazılır ve yayınlanır.
'Baş uğraşım' dediği Faust, kafasında oluşmaktadır. Bu
yapıtın yazılıp bitirilmesi tam altmış yıl sürdü. 59 yaşında
iken trajedinin birinci bölümü yayınlandı. İkinci bölüm ancak, ölümünden bir yıl önce yayınlanabildi.
'Seçme Mektuplar'ın sonunda Wilhelm von Humboldt'a yazdığı mektupta - bir soru üzerine - Faust'u nasıl
yazdığını açıklar. Ve Goethe'nin bugün dünya çapındaki ünü de, en çok 'baş uğraşım' dediği Faust'a bu başyapıta dayanmaktadır.
1786'da, sessizce gittiği 'düşlerinin kenti' Roma'da iki
mutlu yıl geçirir...
İtalya içinde geziler yapar, gezer, görür,
esinlenir - resimler yapar... Ve bunların yanısıra, çılgınca eğlenir.
İçinde, ne bu geziden önce, ne de sonra duymadığı bir
mutluluk duymaktadır. Her zaman olduğu gibi, yine verimli
çalışmalar yapmaktan da geri kalmaz: Iphigenie auf Tauris'i
yeniden yazar (ölçü ve uyakla), Faust ve Torquato Tasso üzerinde çalışır, günlüğünü tutar.
1788 yazında, iki yıl süresince kendini mutlu duyumsadığı, sevdiği İtalya'yı arkasında bırakarak Weimar'a döner.
İtalya'dan döndüğünde, Frau von Stein ile aralarındaki
'büyük aşk' ya da 'uzun süreli aşk'da bitmiştir Goethe için...
Dostluklarını sürdürmek ister Frau von Stein ile, bunun için
O'na yalvarır. Ama Frau von Stein hiçbir zaman 'eski sevgili' olmayı kabul etmeyecektir. Ve hele Christiane Vulpius gibi basit, bilgisiz bir kızla yaşamını birleştirmesi, onu çileden
çıkarmaya yetmiştir.
Yazdığı mektupları geri alır ve Goethe'ye bağışlamamacasına küser. "Öldüğüm zaman tabutumu O'nun kapısı önünden geçirmesinler!" diye de vasiyet eder.
İtalya'dan döndükten sonra Dük Karl August, devlet işlerini üzerinden alarak onu rahatlatır, ancak Dükalığın 'Bilim ve Sanat Kurumları Genel Müdürlüğü' görevini sürdürmesini kendisinden ister. (Dük, dostunun eski görevlerinden
aldığı ödenekleri kesmemiştir.)
'Roma Ağıtları' bu yıllarda yazılır, Schiller ile tanışması
ve giderek yakınlaşması da yine bu yıllara rastlar.
Ve yine o yaz (1788) Christiane Vulpius ile ilişki kurar.
Christiane, sade bir halk çocuğudur. Yapma çiçekler türeten
bir fabrikada çalışarak yaşamını sağlar. Gülmeyi, şakayı sever, güzel bir kızdır.
Goethe, Christiane'yi evine - ve 18 yıl sonra da nikâhına alır. Tek oğulları August, ancak 41 yaşına kadar yaşar.
Büyük ozan, her ikisinin de ölümünü görecektir.
Goethe, kendisine Dük Karl August'un armağan ettiği
Frauenplan'daki görkemli konağında, tabloları, taş ve bakır
basmaları, bitki ve hayvan dünyasından derlediği ilginç örnekler, taş ve kaya parçaları, eski paralar, yazılar, heykeller
ve kitaplar arasında yaşamını sürdürür.
47 yıl boyunca, Olgunluk Çağı, yaşlılık yılları burada,
yoğun ve verimli çalışmalarla geçer. Eşsiz şiirlerini yaratarak
Dünya Yazınına zenginlikler katarak... İnsan ruhunu titreten
hiçbir duyu yoktur ki Goethe onu duymamış, şiirinde dile getirmemiş olsun! Durmadan yazar, kimi zaman çok sade, ko
lay anlaşılır sözcüklerle halk ağzıyla, kimi zaman klasik uyak
ve ölçülerle, ağır, derinine inmesi, anlaması zor deyimler ve
dizelerle - ama kuşkusuz - tümünde başarılı, tümünde üstün, tümünde tek yapıtlar üretir.
Sonra bir gün, 22 Mart 1832 günü, yine bu evde, yatağının yanındaki koltukta - içinde son an'a dek yaşama isteği
ve umudu olduğu halde - ölür.
Yurdunun içinden ve dışından, Goethe'yi görmeye gelen pek çok ziyaretçinin kapısını aşındırdığı bu güzel konak,
bugün de - bir müze olarak - ziyaretçilere açıktır ve her yıl
ortalama 300.000'den fazla kişi tarafından gezilmektedir.
Goethe uzun yaşamında, çok kez banyo-kentlerine (ılıca-kaplıcalara) gitmiştir (Karlsbad-Marienbad) gibi.
Sağlığını korumak ve dinlenmek için gittiği bu kentlerde, döneminin birçok büyüğü ile tanışır, dostluklar kurar. Avrupa'nın
çeşitli yörelerinden dinlenmek ve şifalı sulardan faydalanmak için gelen ilginç kişilerin arasında Goethe, her zaman,
sosyetenin gözbebeğidir. Şiirler okur, söyleşiler yapar, dramlarından örnekler sunar ve bu arada güzel bayanlara ilgi göstermekten, kur yapmaktan da geri kalmaz.
Yine böyle bir banyo kentinde, Marienbad'da, son ve
karşılıksız aşkını yaşar:
Ulrike von Levetzowl, (1804-1899) soylu bir ailenin iyi yetişmiş güzel ve zarif kızıdır ve henüz 19 yaşındadır. Aralarındaki bü
yük yaş farkına karşın Goethe ona delicesine âşık olmuştur.
Gözü dünyayı görmez.
Dük Karl August'u araya koyarak yaptığı evlenme önerisi, genç kızın ailesi tarafından - uydurulmuş mazeretler ve
büyük incelikle - geri çevrilir.
Goethe, Marienbad'ı terk ederken perişandır. Arabasın
da, yaşlı gözlerle, sarsıla sarsıla Weimar'a doğru yol alırken,
dünya yazınına geçecek en güzel şiirlerinden birini yazar
'Marienbad ağıtı'. Her zaman olduğu gibi: Bir aşk
- ve bir
yapıt.
Büyük Dehanın insanlığa armağanı.
'Goethe'den Seçme Mektuplar'ın üçüncü basımı için bu
önsözü hazırlarken, ozanın uzun yaşamındaki büyük değişikliklere, esin kaynağı oluşturan önemli olaylara ve sevgilerine
yer verdim ve her şeyden önce onun ozan kişiliği ve yaratıcılığını vurgulamaya çalıştım.
Mektupların çevirisini yaparken tek amacım, anlaşılması zor bilim adamı, Faust-yazarı, filozof Goethe'den ziyade,
yanılgıları ve doğruları ile insan Goethe'yi Türk okuruna tanıtmak, O'nu bizim insanımıza sevdirmekti.
Bunda biraz başarı sağlayabilmişsem, kendimi mutlu sayacağım.
Sözlerimi ozanın ünlü bir şiiri ile bitirmek istiyorum.
Bu şiir, bu yıl (1982) yapılan bir ankette, 'Goethe'nin en sevilen şiiri' seçilmiştir.
Yolcunun Gece Şarkısı
Dağlara sinmiş
Huzur
En küçük kıpırdanış
Yok
Ağaç dallarında
Kuşlar ormanda suskun.
Sabret, yakın bir gün
Sen de huzur bulursun.
Değerli okurlarımızı Goethe'nin Seçme Mektupları ile
baş başa bırakırken, büyük ozanın anısı önünde saygı ve sev
gi ile eğilirim.
Yeniköy 1991
(1) Geheimer Rat: Eskiden devlet başkanlarının yüksek katlarda çalışan memurlarını onurlandırmak için verdikleri bir 'ünvan', 'rütbe', 'titre', 1919'dan sonra verilmemiştir.
MELÂHAT TOGAR
Goethe, Seçme Mektuplar, S. 9-16
ŞİİRLERİ