ŞİİR, EMILY'NİN OYUN ARKADAŞIDIR

Emily Dickinson'ın 15 Mayıs 1886'da ölüşünden bir süre sonra kızkardeşi Lavinia, onun odasındaki yüzlerce şiiri bulduğunda şaşkınlıkla mırıldanmış olmalı: "Şiir, Emily'nin oyun arkadaşıymış." Çünkü Lavinia'nın bulduğu şiirler, kâğıtların iki yanına da yazılmış, birçok sözüklerin önüne x işareti konularak, sayfa sonuna konulan x'lerle yeni sözcükler önerilmiş, bilmece metinlerdi.

Sayfalardaki ve sayfa sonlarındaki x'lerin aynı karakterde oluşu ve çokluğu, hangi sözcüğün, metindekine yeğlendiğini ve hangi sözcüğün hangi sözcüğe karşı önerildiğini anlamayı zorlaştırıyordu. Bu şiirlerin düzenlenip yayımlanması dört yıl sürüyor. Mrs. Todd ve Thomas Higginson'un geçerli şiir kalıplarına göre "kafiyeli" olmasına dikkat edip, "düzelttiği", konularına göre "tasnif ettiği" 116 şiir, 12 Kasım 1890'da yayımlanıyor.

Beş ayda altı baskı yapacak kadar başarı kazanan bu kitabı, Emily'nin mektup ya da gazetelerin kenarlarına "karaladığı" şiirlerin keşfedilmesi izleyecektir. Bu şiirlerin sayısı her "yeni şiirler"in yayımlanışıyla artacak, 1955 yılında 1775 şiirden oluşan Emily Dickinson'un bütün şiirlerinin "kesin basımı" yapılabilecektir. Higginson'a yazdığı bir mektupta, "şiir benim oyun arkadaşımdır" (Poetry is my playmate.) diyen Dickinson'ın şiirlerinin bir seçmeyle olsun, dilimizde kitaplaşmaması, belki de edebiyatımızın "kadın şairlere" olan tavrıyla açıklanabilir.

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi mezuniyet tezleri arasında kadın şairlerle ilgili olanların sayısı azdır. Dickinson da, bu tutumdan payını almıştır, saptayabildiğime göre. Yine bir kadın tez sahibi (Zerrin Demir) ve bütün şiirlerinin yayım tarihi düşünülürse erken bir tarih: 1952-53. Tezi hazırlayan Zerrin Demir, Dickinson'ın yaşam koşullarını, Türk hayatıyla karşılaştırmakta, onu sevimli göstermeye çalışmaktadır, bir bakıma.

Dickinson'ın şiirleri, dilimize iki ayrı seçmeyle çevrildi bu yıl: Seçilmiş Şiirler, Emily Dickinson, Çeviren: Oğuz Cebeci, Korsan Yayın, 112 sayfa ve Emily Dickinson, Şiirler, Türkçesi: Selahattin Özpalabıyıklar, İyi Şeyler Yayıncılık Özel Dizi, Ciltli 84 sayfa. İyi Şeyler Yayıncılık'ın seçmesinde, şiirlerin İngilizce asılları da yer alıyor

Dickinsonlar'ın evi

Emily Dickinson (10 Aralık 1830 - 15 Mayıs 1886), şiiri ve yaşamı söylence niteliği kazanmış bir şair. Yaşam öyküsünün söylencelerden arındırılması, 1952 yılını bulmuş.

George Fisbie Whicher, onun eleştirel yaşam öyküsünü yayımlamış: This as a Poet (Critical biography of Emily Dickinson). Dickinson'ın şiirine ve yaşamına ışık tutan mektupların yayını da (Letters Of Emily Dickinson, Mabel Loomis Todd) 1951 yılında.

Yaşamına ve şiirine olağanüstülük kazandıran, belki de onun seçtiği bir "ev hapsi". Ruhsal bir çöküntü, dinsel bir arınma isteği, kötü sonuçlanan bir aşk öyküsü vb. diye açıklanmaya çalışılan bu eve, hatta odasına kapanma sürecinde, Emily dış dünya ile ilgi kurmamaya çalışıyor. Yazdığı mektupların zarflarını da kardeşi Lavinia'ya yazdırıyor ya da gazete ve dergilerden kestiği haflerle yazıyor.

Bir de hep "beyaz" giyiyor. Bu durum, "sevgilisi babası tarafından kovulan genç kızın, o gelip kendisini götürene kadar, evden çıkmama yemini", "ölen sevgilisini gelinliğiyle bekleyen mutsuz genç kız" söylenceleri yaratmış.

Emily Dickinson'ın ataları 1742'de Amerika'ya gelmiş. Siyasal bir yanı da olan, hoşgörüsüz bir dinsel topluluk (püritenler) üyesi olan bu atalar, Emily'nin doğduğu kentin (Amherst Massachuset) ve eğitim gördüğü okulun (Amherst Koleji) kurucularından. İngiltere'yi, dünyayı ve dünya işlerini reddediyorlar.

Onların kasabasında ne tiyatroya ne de bu tür eğlencelere yer vardır. Günlük uğraşlar, vaizler, dinsel konuşmaların ağır bastığı ev ziyaretleriyle "renklenir". Dansın ve tiyatronun yer almadığı, dinsel müzik dışında bir müziğin de çalınmadığı bu ortam, Emily'nin din ve şiir anlayışını bir başka biçimde etkileyecektir. Var olan kilise yerine doğayı yeğleme, Tanrı ile aracısız konuştuğunu dile getirme. Bir bakıma, bizim derviş ozanlarımızda görülen "başkaldırı".

Kiliseye ayırır bazıları Sabat gününü
Ben evde oturmak için saklıyorum.
Bir "bobolink"le korist yerine
Ve kubbe yerine bir meyve bahçesi
(Oğuz Cebeci çevirisi)

Pazar gününün kasabasında yaşanan biçimini uzun, kendi seçtiği biçimi kısa dizelerle anlatan Emily (Some keep the Sabbath going to Church/.../ With a Bobolink for a Chorister / And an Orchard, for a Dome ), güzel sesli göçmen kuşun ilahi okuduğu, meyve ağaçlarının oluşturduğu çatısının altında Tanrı'nın kendisinin vaaz verdiği bir tapınağın ilahilerini yazmaktadır. Cennetin yolunu çoktan tuttuğunu, kilise "müdavimlerine" müjdeleyerek.

Şiirlerinin sağlığında yayımlanmasını engelleyişi, kolejden sonra gönderildiği "misyoner eşi yetiştiren okul", Mound Holyoke Semineri'ndeki aykırı tavırları gibi, şiirleri yüzünden dışlanmamak isteğindendir, belki. Belki de, kendi güzellik anlayışının, geçerli güzellik anlayışıyla çatışmasının "ucube"liğini, yadırgatıcılığını vurgular:

"Güzelliğin ortasında bir kanguru" (A kangroo among the beauty). Kanguru sözcüğünün kuralların geçerli olmadığı mahkemeler için de sıfat olarak kullanıldığı anımsanırsa, Emily'nin şiirinin belli bir bilinçle kurulduğunu, biçimin içerikle doğuşunun rastlantı olmadığı anlaşılır.

Avukat ve senato üyesi Edward Dickinson'ın üç çocuğundan biri olan Emily, "Anne insanların zorda oldukları zaman koştukları biriyse benim hiç annem olmadı" diye yazar.. Yine de "koltuğunda otururken bütün evi doldurur", "benzeri yoktur, yüreği saf ve korkuçtur" diye tanımladığı babasının evinde, kendi deyimiyle mutludur. Evden uzaklaştığında "mutlu" olduğunu yazar bir arkadaşına. Sonra hemen düzeltir: "Mutlu mu dedim. Hayır mutlu değil halinden memnun" (Abiat Root'a 1846'da Boston'dan yazdığı mektuptan).

Ağabeyi Austen, Emily'nin okul arkadaşı Susan ile evlenip, ayrı eve çıktığında, Dickinsonlar'ın iki evi arasındaki fark iyice göze batar duruma gelecektir. Biri müzikli ve neşeli bir yuva, öteki önce sorumlulukların düşünüldüğü bir görev yeri. Ne var ki sorumlulukların önde geldiği yeri, ailenin ikinci kızı Lavinia da terk etmeyecek, ölene kadar bekâr kalacaktır. Emily Dickinson'ın şiirlerindeki dünyada bu kızkardeşin payı hiç saptanmamıştır.

"Coşkunluğumu bağışlayın..."

Emily Dickinson, şiirlerinde coşkun bir tutkuyu da anlatır. Peki bu hiç evlenmemiş, ömrünün büyük bir bölümünü evine kapalı yaşamış şair, kime aşıktır? Doğru yanıt, Dickinson'ın Leonard Humprey'e yazdığı mektuptadır. "Tanımımın coşkunluğunu bağışlayın, bilin ki, öğretmenlerime, hep aşığımdır" (Forgive my glowing description, for you know, I am always in love with my teachers).

Gerçekten ona dış dünyanın elçiliğini yapan, edebiyatta ya da dinbilimde yol gösteren erkeklerin hepsi için bu tür bir ruhsal yakınlık düşünülebilir. Babasının bürosunda çalışan genç avukat Benjamin Franklin Newton, ona edebiyatta yol göstermiş, babasından gizli kitaplar getirmiş bir "öğretmen". Sapkın bir inanç sayılan unitaryan (teslis/ Baba, oğul, Ruhül Kudüs/ karşıtı) bu genç adam, Emily'nin dinsel inançlarını da etkilemiş olabilir.

1849'da Worchester'e giden, kendinden 12 yaş büyük bir kadınla evlenen ve 1853 'te ölen Newton, Emily için yaratılan mutsuz aşk söylencelerinin bir kahramanıdır. Emily onu şöyle anacaktır:

"Küçük bir kızken, bir arkadaşım vardı bana ölümsüzlüğü öğretti ama kendisi fazla yakınıma sokulmuştu artık geri dönemedi" (Çev. Oğuz Cebeci). 1850'de ölen Leonard Humprey, Samuel Bowles, Rahip Charles Wadsworth, Yargıç Otis P. Lord, onun dış dünyaya pencereleridir. Bu öğreticilere "hep aşıktır". Emily'nin coşkusu da hep tetiktedir. 1851 'de Prof. Park'ın bir vaazını şöyle aktarır mektubunda

"...Öğrenciler ve öteki cemaatin üyeleri, hepsi, kilisemize geldi, çok kalabalık ve sessizdi, öyle sessizdi ki, sinek vızıldasa, top sesi gibi gümlerdi."

Ancak Emily'nin tüm öğretmenleri onu ölerek terk edeceklerdir. O, bu kayıpları anar belki "iki kez yitirdiğinden", "iki kez ömrünün sona erdiğinden" söz ederken. Belki de bu iki kez yitim babasının ve annesinin ölümüdür. Ama, üçüncü kez yinelendiğinde ona cehennemi yeğletecek kayıp, daha genç bir erkekle, yeğeninin ölümüyle gerçekleşir.

1883'te Gilbert'in ölümü, onu ölene kadar sürecek bir bunalıma sürükleyecektir. Emily'yi sarsan bir başka kayıp ise, arkadaşı, kızkardeşim Sue (sister Sue) diye adlandırdığı, ağabeyinin karısı Susan'a güvenini yitirmesidir. Şiirlerini gösterdiği bu eski arkadaş, yeni akraba, onayını almadan şiirlerini bir dergiye gönderip yayımlatmıştır.

Emily'nin dış dünyada duyulan bu sesi, Susan (Gilbert) Dickinson ile arasını açar, Emily şiirlerinin "çalındığından" söz eder acı acı. 1937'de basılan "daha önce yayımlanmamış" Emily Dickinson şiirleri seçmesinde yine bir Dickinson'ın (düzenleyici olarak) imzası vardır: Martha Dickinson Bianchi.

Emily Dickinson'un şiirleri, iki ayrı düzenleme ve çeviriyle Türkçe'de yayımlandığı şu günlerde, sanırım edebiyatımızı da etkileyecek. Çeviri edebiyatının, edebiyatımızı etkilemesi neredeyse gelenek. Ancak, 19. Yüzyılda yaşayan ve 20. Yüzyılda bütünüyle yayınlanıp, anlaşıldığı, değerlendiği söylenen Dickinson'ı bu seçmelerden okuyanlar, çevirilerle yetinmemek zorunda. Şiirlerin asıllarını, hiç olmazsa ses, uyum, harf benzeşmesi yönünden irdelemek için, görmek zorunda.

Selahattin Özpalabıyıklar'ın İyi Şeyler Yayıncılık'ta yayımlanan seçmesi okura bu olanağı sağlıyor. Korsan Yayınlar'daki seçme ise şairin yaşam öyküsü ve şiiri ile ilgili denemeleri içeriyor. Kitapta Denis Donoghue'nun da (Dublin University College) bir denemesi özet olarak yer alıyor. Dickinson'la ilgili bir deneme de Sombahar dergisi'nin Ocak Nisan 1994 sayısında yer aldı. Denemeyi yazanlar Aslı Tekinay Oğuz Cebeci. Aynı dergide Güven Turan'ın Amerikalı Kadın Şairler: Küçük Bir Tarihçe adlı denemesi ve Dickinson'un iki şiirinin çeviriside yer alıyor.

Okur, şiirlerini yayımlatmamakta direnen bir şairin, sonradan ünlü olmayı düşleyip düşlemediğini sorabilir kendine. İpucu yine Dickinson'ın dizelerinde:

Şöhret bir arıdır.
Bir şarkısı var
Bir iğnesi var
Ah, bir de kanadı var.
(S. Özpalabıyıklar çevirisi)

Ünlü olmayı düşlese bile, yaşamında bunu denemeyen Emily, şiirlerini bir mektup saymıştı:

Bu benim mektubumdur dünyaya
Bana asla yazmayan,

O, hep doğanın bir habercisidir. Onun "muhteşem ve müşfik" bildirilerini aktarır. Carl Sandburg "Sen bize bir ruh olan yabanarısını verdin / Gülhatmiler arasındaki o kalıcı gezgini / Ve Tanrı'nın bir arka bahçede nasıl oynadığını" dizeleri, Dickinson"ın şiirini temel ögeleriyle özetler.

Dickinson, kendisini değerlendirecek ya da eleştirecek herkese, hep yardım vaat eden doğa'yı hatırlatır, doğa da kadındır. Ve ekler:

Onun aşkına, sevimli hemşerim
Şefkatle yargıla beni..

SENNUR SEZER
Cumhuriyet Kitap, 28 Nis 1994
Sayı: 218, S. 8-9

ŞİİRLERİ



ARKADAŞINIZA GÖNDERMEK İÇİN:





ŞİİR PARKI