Daha önceki yazılarımda halk kültürüne ve özellikle aşıklık geleneğine olan ilgimden çeşitli vesilelerle bahsetmiştim. Öz be öz ait olduğumuz kültürün doğurup beslediği aşıklık geleneğinin ürünleri geçmişten beri görsel medyada ne yazık ki hak ettiği ilgiyi görmemiştir. Özellikle Anadolu insanın oldukça mühim bulup saygı duyduğu birçok halk ozanını, kültürüne ilgi duymayan ve sadece görsel medya kanalıyla öğrenmeye çalışan insanlar tanımamaktadır.
Her şeyin olabildiğine hızlı şekilde insandan ve kültürden soyutlanmakta olduğu günümüzde kaynağını tamamen halk kültüründen alan aşıklık geleneğinin ve bu geleneğin önemli isimlerinin tanınması benliğimizin kaybolmaması adına önemli bir gereksinimdir.
İşte bu gerekçe ile bu kültürün önemli isimlerine dair -benim bilme şerefine nail olduklarım- yazılar yazmak ve bir vesile ile bu yazıları okuyanlara tadımlık güzellikler sunmak amacındayım.
Bu isimlerden ilki ise Kars ilinin yetiştirdiği en büyük aşıklardan biri olan Murat Çobanoğlu.
1. Çobanoğlu Açma Sır Elden Gider
"İnsan dedikleri duvara benzer
Hele suvakları dökülsün de gör
Dost gördüğün her güzele aldanma
Saç ağarsın beli bükülsün de gör "
Yanılmıyorsam lisenin birinci yılında edebiyat kitabında gördüğüm yukarıdaki gibi başlayan şiiri ile tanımıştım Çobanoğlu'nu. Memleketimden ve aile eşrafının bu geleneğe yakınlığından ötürü ismini çok daha evvel biliyordum elbette lakin yukarıdaki şiir birçok lise öğrencisi gibi benim de Çobanoğlu'nun tanıdığım ilk eseri idi. O günden sonra tesadüf mü demeli yoksa tevafuk mu bilemiyorum ama halk edebiyatına, halk şiirlerine ve bilhassa aşıklık geleneğine karşı ilgim sürekli artarak devam etti.
Lise boyunca elimden geldikçe ve sınav maratonundan fırsat buldukça halk şiiri örneklerini okumaya çabalıyor, okudukça zevk aldığımı hissediyordum. Nihayet liseyi bitirip üniversitede edebiyat bölümüne yerleşince zevk aldığım edebi faaliyetleri ders çalışmak zorunluluğu olarak nitelemeyerek yapmaya başladım. Divan şiiri alakamın yanında ilk göz ağrım diyebileceğim halk şiiri ürünlerini de ihmal etmiyordum. Özellikle memleketimin de etkisi ile -Ardahan- aşıklık geleneğine karşı duyduğum ilgi apayrı bir tat veriyor ve bu sayede daha da fazla ilgilenmem için beni teşvik ediyordu.
İşte o zamanlar çok fazla uzaklara gitmeden en yakınımdan başlamaya karar verdim ve Murat Çobanoğlu'nu daha da yakından tanımak için çabalamaya başladım. Ulaşım kolaylığından ötürü evvela internet üzerinde görüntülü yahut sesli kayıtları dinliyordum. Bilindiği üzre aşıklar eserlerini saz ile icra ederler. Eserlerin kuru kuru sözlerini okumanın verdiği zevk yahut düşündürme etkisi saz ile birleşince verdiği etkinin yanında oldukça hafif kalıyor. Ben de bu güzel etkiden nasiplendikçe daha çok ilgi duyuyor daha fazla derine inme dürtüsü duyuyordum. Gerçi bu konuda Çobanoğlu sayesinde biraz şanslı idim ve hala öyleyiz.
Konuyu şöyle açmak isterim;
Efendim, aşıklık doğaçlama ile yapılan bir iştir. Aşıklar ürünlerinin büyük bir kısmını icra ortamında irticalen çıkarırlar. Son yüzyıl ozanları bunların bir kısmını -şansları da yaver gidip bir yapımcı bulduklarında- plaklara ve kasetlere okumuşlardır. Bir kısmı ise ilk zamanlarda TRT'de daha sonra da özel kanallarda yapılan programların kayıtlarında kalmıştır. Bir kısmı da yapılan ilmi çalışmalara malzeme olmuş ve yazılı hale geçirilebilmiştir.
İşte bizim şanslı olduğumuz konu Murat Çobanoğlu'nun çağdaşları arasında ciddi manada sıyrılan ve başa oynayan bir aşık olması sebebi ile eserlerinin bu bahsettiğimiz kayıt alanlarında diğer aşıklara nazaran daha fazla mevcut olmasıdır.
Murat Çobanoğlu 1 Kasım 1940 yılında Kars'ta doğmuş, ailesi Arpaçay ilçesine bağlı Koçköyü beldesinde yaşamış bir aşık. 26 Mart 2005 tarihinde Ankara'da hakka vasıl olana dek gönlünden gelenleri saz ile dile getirmiş, birçok insani hisse tercüme olarak gönüllerde yer edinmiş ve her vakit saygı ve sevgi ile ismi anılmıştır.
Çobanoğlu'nun babası ve ustası aynı zamanda Aşık Şenlik'e çıraklık etmiş olan Gülistan Çobanoğlu'dur. Çocukluğundan itibaren şiire ilgi duyan Çobanoğlu kendince şiirler söylemeye başlamış ve bir gün uykusunda gelen ilahi düstur sayesinde de ömrünü bu yola adamıştır.
Bilindiği üzre aşıklık geleneğinde aşığa bir ustadan yahut pirden sunulan "bade içme" olayı vardır. Bade içen aşıklar şiir söylemenin ilahi bir "görev" ve "yetenek" olduğuna inanır ve o yolda yürümeye başlar. Çobanoğlu'nun bade içmesi ise şu şekilde olmuş;
1952 yılının yayla zamanıdır. Bütün mahalleli Kars'ın Kuzey Doğusu'nda yer alan ve Kars'a 10 km uzaklıkta bulunan Kars Yaylası denilen yaylaya çıkacaklardır. Aşık Gülistan da kafilede yerini alır. Yayla yolu üzerinde Habil Gölü diye bir göl vardır. Bu gölün kıyısı boyunca yol devam eder. Yolun sağında ise bir su gözesi vardır. Barhana yüklü öküz arabası yavaş yavaş ilerlemektedir. Murat da arabanın arka kısımlarında oturmaktadır. Su içmek için arabadan iner ve gözenin başına oturur. Su içip, çiçekleri koklayayım derken, olacak ya oracıkta uyur kalır.
İşte olan burada olur, verilen burada verilir. Çobanoğlu burada başından geçenleri şöyle anlatır:
"Kayanın dibindeki gözeden su içtim. Çimenlerin üzerine uzanıp çiçekleri koklarken uyumuşum. Rüyamda bir sedirde oturan üç derviş gördüm. Dervişlerden biri su verdi. Suyu içtim. İçim yanmaya başladı. Onun bâde olduğunu anladım. Öndeki derviş bana mühürlü bir fermânı okuttu. Daha sonra birlikte Kur'an'dan ayetler okuduk. Uyandığımda çeşmenin yanındaydım. Kendimi çok güçlü hissediyordum. Hafızamda bazı şeylerin yer ettiğini anladım.
Babamlar beni hayli aramışlar. Ne kadar uyuduğumu bilmiyorum. Babamlar beni bulduklarında birşeyler söylüyor, şiir gibi birşeyler okuyormuşum. Babam üstâdı Şenlik'in bâde içme meselesini bildiği için benim durumumu hemen anlamış ve beni korumaya almış. Haram birşey yer maneviyatımı zedelerim diye kırk gün beni yanından ayırmamış." (1)
Görüldüğü gibi Çobanoğlu da bir rüya sonucunda bade içtiğini ve bu sayede aşık olduğunu anlatıyor. Yani onun şiirlerinin derinliğinin sebebi badeli bir aşık olmasıdır.
Bade içen Çobanoğlu babasının da teşviki ve kılavuzluğu ile saz çalmaya ve şiirler söylemeye başlar. Aşıklığının ilk yıllarında "Devrâni", "Yanani" gibi mahlaslar kullanan Çobanoğlu daha sonraki yıllarda çağdaşı ve yakın arkadaşı Erzurumlu Aşık Reyhani'nin tavsiyesi ile Çobanoğlu mahlasını benimsemiş ve bu mahlasla şiirlerini söylemeye devam etmiştir.
Yeri gelmişken aşık edebiyatındaki mahlas alma konusunda birkaç bir şey söylemek istiyorum. Bu gelenekte mahlas almanın belli başları yolları vardır. En yaygını mahlasın rüyada badeyi sunan pir tarafından verilmesidir. Bunun yanında ustaların çıraklarına verdiği mahlaslar, aşığın kendine mahlas belirlemesi gibi yollar da vardır. Çobanoğlu ise yukarıda belirttiğimiz gibi Aşık Reyhani'nin tavsiyesiyle mahlasını belirlemiştir. Ancak bade içmesini anlatan Çobanoğlu ilk söylediği şiiri Murat Çobanoğlu ikincisini ise Çobanoğlu mahlası ile söylemiştir.(2)
Daha sonra ise yukarıda belirttiğimiz farklı mahlasları neden kullandığını bilmiyoruz. Netice itibariyle Çobanoğlu ilk söylediği şiirlerde kullandığı mahlası bir süre bırakmış ve daha sonra bir daha bırakmamak üzere tekrardan kullanmaya başlamıştır. Buna ek olarak aşıklık kültürünün bir hüner gösterisi olan ve dudak ünsüzleri (b,p,m, f, v) dediğimiz harflerin kullanılmaması ile söylenen "leb değmez" de Çobanoğlu mahlasının olanak vermemesinden ötürü "Yanani" mahlasını kullandığı da olmuştur.
2. Damladan Umman Olmaya
"Kudrettendir kale burcu temeli
Buluta baş verir şanlı Kars'ımız
Yüzyıllar boyunca düşmana karşı
Göğüs gerer durur şanlı Kars'ımız"
(Kars Koçaklaması'ndan)
Çobanoğlu'nun ilk başarısı 1957 yılında Kars'ta bir kahvede yapılan aşıklar arası yarışmada Kars Koçaklaması ile birinci olmasıdır. Bu şiirle alakalı Prof. Dr. Fahrettin Kirzioğlu Türk Kültürü dergisinin Ağustos 1964 tarihli sayısında:
"Arpaçay'ın Kıraç köyünden olup, 1920 den beri Kars'ta oturan Aşık Gülistan Çobanlar'ın "Devrani" tapşırmasını kullanan 1940 doğumlu oğlu Murat Çobanlar, Karslı aşıklar içinde coşkunluğu ile geleceği umutlu görünen en geç halk şairlerimizdendir. 24 Eylül 1957'de lise öğretmenlerinin de bulunduğu bir halk kahvesindeki gece meclisinde yarışan aşıklar içerisinde bu şiiri ile birinciliği almıştır."
diyerek söz konusu şiiri vermiştir. Fakat Çobanoğlu'nun kendini geniş kitlelere tanıtması 1966 yılında ilk kez düzenlenen "Türkiye Aşıklar Bayramı" na katılması ve burada gösterdiği başarı sayesinde olmuştur. Burada Posoflu Müdami'nin karşısında galip gelmiş fakat hocası yaşındaki Müdami'ye saygısızlık etmemek için birinciliği kabul etmek istememişse de jüri tarafından Müdami ile beraber birinci ilan edilmiştir.
Yine aynı yarışmanın türkü dalında bugün dahi Çobanoğlu deyince ilk akla gelen "Kiziroğlu Mustafa Bey" türküsü ile birincilik elde etmiştir. Babasından duyduğu bu türküye kendi yorumu ile ses veren Çobanoğlu o günden itibaren "şöhret" basamaklarını bir bir tırmanmış ve aşıklık geleneğinin en önemli aşıklarından biri haline gelmiştir.
Daha sonraki yıllarda çıkardığı plaklarla iki kez altın plak ödülü kazanmış, yurt ve dünya çapında ismi bilinen bir aşık haline gelmiş Çobanoğlu çeşitli vesilelerle yurt dışındaki programlara katılarak gurbetteki halk geleneği dostlarının özlemini gidermiş bunun yanında bu kültürü yurt dışına da taşımıştır. Bu programlarda zaman zaman tek başına zaman zaman da çağdaşı ve arkadaşları aşıklarla katılan Çobanoğlu kendi besteleri ile usta malı eserleri oldukça etkili şekilde seslendirmiştir.
Bunun yanında aşıklık geleneğinin önemli bir geleneği olan atışmada da gerek engin bilgisi gerekse gerektiği zaman hicivci olabilen dili sayesinde usta kabul edilen bir aşık olmuştur. Çobanoğlu'nun Aşık Reyhani gibi Şeref Taşlıova gibi aşıklarla çeşitli vesilelerle yaptığı atışmalar dinleyenlerin zaman zaman gülüp zaman zaman hayret ettiği derinliklere ulaşmıştır.
Bense bu atışmalara apayrı bir ilgi duyuyorum. Bu atışmaları buraya tek tek yazmak isterim fakat bu mümkün olmadığı için çeşitli ortamlarda dinlediğim yahut okuduğum bu atışmaların aşıkların birbirine taş attığı "taşlama" kısımlarından hatrımda kalan birkaçını burada belirtmek isterim.
İlki Çobanoğlu ile Aşık Reyhani'nin Aşıklar Bayramı'nda yaptığı bir atışmadan;
Reyhani:
Dinle sözlerimi sen Çobanoğlu
Ben sana erkânı bildiremedim
Çok aşıklar geldi kaçtı elimden
İsmini defterden sildiremedim
Çobanoğlu:
Dinledim sözünü Yaşar Reyhani
Ben seni bu işten yıldıramadım
Beş yıldır Konya'da eyledik meydan
Çalıştım ben seni öldüremedim
Reyhani:
Akıl ermez senin meraklarına
Ak dersin alemin boyaklarına
Koca Avrupa'da ayaklarına
Bir çift ayakkabı olduramadım
Çobanoğlu:
Hele dikkat eyle bizi alem dinliyor
Bu nasıl ateştir sende kaynıyor
Erzurumlular iyi baş bar oynuyor
Ben sana bir zurna çaldıramadım
Reyhani:
Reyhani de der ki kardeş çekerim zarı
Encamın topraktır bakma yukarı
Sofu adam hiç oynar mı bu barı
Ben sana bir namaz kıldıramadım
Çobanoğlu:
Çobanoğlu der ki sözlerin tamam
Her işe kadirdir hazret-i hüda'm
Ben cemaat oldum sen oldun imam
Ben sana kıbleyi bir bildiremedim
İkincisi ise bir başka Karslı Şeref Taşlıova ile yaptıkları bir atışmadan:
Taşlıova:
Madem senin ile muhabbet kurdum
Eli güllüm sen mi geldin karşıma
Aşıklık denilen arıya benzer
Dili ballım sen mi geldin karşıma
Çobanoğlu:
Tatlı bir dil ilen davet eyledin
Başka hallim sen mi gerdin karşıma
Maşallah boyun benden de uzun
Kulaç kollum sen mi geldin karşıma
Taşlıova:
Başka bir erkanda görünmeyesin
Ceylansın avcıya vurulmayasın
Sana bir söz desem darılmayasın
Sırtı çullum sen mi geldin karşıma
Çobanoğlu:
Evvel söz söyledin beni bağladın
Ne dedim ki başka yana yolladın
Hemen kızdın kuyruğunu salladın
Ağzı kıllım sen mi geldin karşıma
Taşlıova:
Şeref yüce dağlar süs verir gider
Hasretlik çekenler yas verir gider
Çobanın peşinde ses verir gider
Boynu zillim sen mi geldin karşıma
Çobanoğlu:
Çobanoğlu der ki bilmedin neden
Hani ya o insan sözünü güden
Çobanın peşinden devedir giden
Ağzı yallım sen mi geldin karşıma
Çobanoğlu sanatını icra etmenin yanında aşıklık geleneğinin düsturu olan usta-çırak ilişkisi çevresinde birçok genç aşığa ustalık etmiştir. 1971 yılında Kars'ta açtığı "Çobanoğlu Aşıklar Kahvesi" ise birçok aşığın yetiştiği bir kültür ocağı haline gelmiş aynı zamanda çevre illerde de benzer kahvehanelerin açılmasını sağlamıştır.
Çobanoğlu şiirlerinden başka halk hikayeleri de tasnif etmiş ve icra ortamlarında bu hikayeleri anlatmıştır. "Saraç İbrahim", "Cünun ile Dertli Sultan" , "Adil Şah ile Lale Sultan" gibi hikayeleri tasnif etmiş Çobanoğlu özellikle uzun kış gecelerinde günlerce sürebilen bu hikayelerle de insanların gönüllerine dokunmayı bilmiştir.
3. İnsan Bir Ağaçtır Ömür de Yaprak
"Çobanoğlu can çekildi
Sinem tarlası ekildi
Saç ağardı bel büküldü
Geçti benden geçti benden"
Aşıklıkla geçen ömrün sonu 26 Mart 2005 günü Ankara'da nihayete ermiş ve Çobanoğlu hakka yürümüştür. 65 yıllık ömrüne sayısız nağme sığdırmış Murat Çobanoğlu'nun ölümü ile zaten bir elin parmakları kadar olan usta aşıklardan birisi eksilmiş ve gönül tercümanlarından biri daha ahirete göç etmiştir.
Sağlığında bu geleneği bilen kişiler nazarında oldukça fazla kıymetli olan aynı zamanda "devlet sanatçısı" ünvanlı Çobanoğlu ölümünden sonra da özellikle memleketi Kars'ta ayrı bir hassasiyetle yaşatılmaya çalışılmıştır. Çobanoğlu adına aşıklar bayramı düzenleyen Kars Belediyesi Çobanoğlu'nu temsilen heykelini de yaptırmıştır.
Murat Çobanoğlu hayatta iken hayatı sanatı ve eserlerine dair çeşitli ilmi çalışmalar da yapılmıştır. Bunların en kapsamlısı ise Ali Kafkasyalı tarafından 1998 yılında yayınlanan, "Aşık Murat Çobanoğlu Hayatı, Sanatı, Eserleri" adlı çalışmadır. Bu yazıda yer alan çeşitli bilgiler için ben de ismi geçen eserden faydalandım. Böyle bir çalışma için değerli ilim insanı Ali Kafkasyalı'ya da ayrıca teşekkür etmeli.
Bir ömrü aşıklıkla geçiren Çobanoğlu bedenen artık bu dünyada olmasa da nağmeleri dilden dile, gönülden gönüle yayılmakta ve muhattaplarının gönüllerine bir şekilde ulaşmaktadır.
13 Ağustos 2013
(1) Âşık Murat Çobanoğlu Hayatı, Sanatı, Eserleri s.20 (Ali Kafkasyalı, 1998)
(2) Âşık Murat Çobanoğlu Hayatı, Sanatı, Eserleri s.21 (Ali Kafkasyalı, 1998)
(3) Âşık Murat Çobanoğlu Hayatı, Sanatı, Eserleri s.27 (Ali Kafkasyalı, 1998)
AYKUT ASLAN
http://www.aykutaslan.com.tr

ŞİİRLERİ