TERÂNE-İ SABAH
(Sabah Şarkısı)
- Şaire-i muhtereme Nigâr Hanımefendiye -
Bir neşîde nasıl eylerse zuhur,
Bir karanlık nazar-ı hulyâdan
Öyle doğdu bu güzel belde-i nur
Sîne-i târ-ı şeb-i yeldâdan...
Bir şiir nasıl bir karanlık
kuruntulu bakıştan meydana çıkarsa,
Bu güzel nur beldesi de
Uzun gecenin karanlık sinesinden öyle doğdu..
Sıyrılıp sütre-i zulmetten yer
Râm olur râz-ı hayat eb’âda;
Güneşin bir nazarı halleyler
Geceyi bir sarışın şaşaada.
Yeryüzü karanlık perdesinden sıyrılıp
Hayatın gizleri uzaklaşır;
Güneşin bir bakışı geceyi
Sarışın bir parlaklıkla halleder.
Küre ihlâl-i sükût etmek için
Hande-i nurunu bekler fecrin:
Yerküre sessizliği bozmak için
Ağaran tanyerinin nurlu gülüşünü bekler:
Eder evtâr-ı cihanı ihya
Taze bir el gibi mızrab-ı ziya...
Eşsiz dünyayı diriltir
taze bir el gibi ışık mızrabı..
Getirir gözlere âfâk-ı sabah
Pür-taravet, yeni bir meyl-i nigâh:
Sabah ufukları gözlere
Çok fazla tazelik, yeni bir bakış arzusu getirir:
Açılır pencereler, gözler ufuk.
Hepsi der: “Biz bu gece çok uyuduk!”
Gözler, pencereler, ufuk açılır
Hepsi : “Biz bu gece çok uyuduk!” der.
Uyuyanlar uyanır peyderpey;
Dokur asvat-ı hayatı her şey...
Uyuyanlar birbiri ardına uyanır;
Herşey hayatın seslerini dokur..
Ediyor işte horoslar ihda
Bahçeden bahçeye bir kavs-i nida.
İşte horozlar bahçeden bahçeye
Bir çağrı kuşağı hediye ediyorlar.
Şemse karşı gerinir pancurlar;
Açılır, canlanır, etrafa bakar.
Panjurlar güneşe karşı gerinir;
Açılır, canlanır, etrafa bakar.
Reze üstünde gıcırdar kapılar.
Esneyen yollara sesler ufalar;
Kapılar menteşeleri üzerinde gıcırdar.
Esneyen yollara sesler ufalar;
Sokak üstünde çıtırdar sözler;
Kafes altında pırıldar gözler...
Sözler sokak üstünde çıtırdar;
Gözler kafes altında parıldar..
Söylenir diller, ağaçlar, dereler.
Hep olur kuş yuvası pencereler!
Diller, ağaçlar, dereler söylenir.
Pencereler hep kuş yuvası olur!
Dillenir, neşvelenir samt-ı büyût;
Ses alır, reng alır zılâl-i sükût!
Suskun evler dillenir, keyiflenir;
Sessizliğin gölgesi ses alır, renk alır!
Mütebessim, mütereddid elfaz
Lebler üstünde eder naz u niyaz...
Gülümseyen, kararsız sözler
Dudaklar üzerinde naz ve niyaz eder..
Odalar başladı evlerde söze.
Oldu hariçte sokaklar geveze!
Evlerde odalar söze başladı
Dışarda sokaklar geveze oldu!
Anlatır dallara rüya kuşlar;
Dallar ondan dolayı susmuşlar!...
Kuşlar dallara rüyalarını anlatıyor;
Dallar onun için susmuşlar!
Reng-i şeb rûy-ı ufuktan silinir;
Yazılır dağlara eş’âr-ı seher;
Gök olur bir büyük iklîl-i münîr.
Yer olur bahçe-i ezhar-ı beşer.
Gecenin rengi ufkun yüzünden silinir;
Dağlara ağaran günün şiiri yazılır
Gök ışık veren bir büyük tac olur
Yer insanların çiçekli bahçesi olur.
Atıyor her tepe bir gül-deste;
Çözüyor rüzgâr o gül-desteleri;
Her cihetten uçuyor her cihete
Bir açık, taze göğüs bûy-ı teri...
Her tepe bir gül destesi atıyor;
Rüzgâr çözüyor o gül destelerini;
Her yönden her yöne uçuyor
Bir açık, körpe göğsün taze kokusu..
Gecelikler açarak bî-perva.
Silkerek uykusunu eşcarın,
Topluyor ıtrını emvac-ı saba
Saçların, sînelerin, ezharın...
Gecelikler pervasızca açarak
Silkerek uykusunu ağaçların,
Hafifçe esen rüzgâr dalgası topluyor güzel kokusunu
Saçların, göğüslerin, çiçeklerin.
Kuşların zemzeme-i esrarı
Ağlatır şebnem ile ezharı...
Kuşların esrarlı nağmeleri
Ağlatır şebnem ile çiçekleri..
Arılar mest-i semen, mest-i çemen.
Konuyor bir güle, bir sünbülden
Yaseminden, çimenden mest olan arılar
Bir sümbülden bir güle konuyor.
Pembe yelkenler açar ufka sehab;
Sahile inciler ağlar leb-i âb...
Bulut ufka pembe yelkenler açar;
Kıyıdaki su sahile inciler ağlar..
Arzın eş’âr-ı tabîiyesidir
Kuşlar âfâka ne hisler götürür!
Yerde bülbül sarışın bir şair,
Güneş üstünde bir altın güldür.
Kuşlar yeryüzünün doğal şairidir
Ufuklara ne duygular götürür!
Yerde bülbül sarışın bir şair,
Güneş üstünde bir altın güldür.
Havalandıkça çemenden kuşlar
Zannedersin uçar ervah-ı küre...
Hep ağaçlar sanırız nur ağlar
Dallarında güneş aktıkça yere...
Çimenden kuşlar havalandıkça
Yerkürenin ruhu uçar zannedersin..
Ağaç dallarından güneş aktıkça yere
Hep ağaçlar nur ağlar sanırız.
Geldi her arza bir âheng-i sürûr;
Dem-i subhu severim. Çünkü eder
Kuru toprakları şûyîde-i nur.
Çıplak insanları pûşîde-i zer!
Her yere neşenin ahengi geldi
Sabah vaktini severim.
Çünkü kuru toprakları nurla yıkanmış,
Çıplak insanları altınla örtünmüş gibi yapar.
Cenap Şahabettin ( 1870 -1934 )
Evrâk-ı Leyâl, S. 94-96
|