Boris Leonidoviç Pasternak (1890-1960) Moskova’da, tüm yaşam atmosferini resim, müzik ve edebiyatın doldurduğu aydın çevreden bir ailede yetişti. Babası, güzel sanatlar okulunda profesör olarak dersler veren Leonid Osipoviç Pasternak,
Rus sanat dünyasında seçkin bir ressamdı. Annesi tanınmış bir piyanistti. Tolstoy, Rilke, Skriyabin, Rahmaninov, Serov, Vrubel,
Gorki, bu sanatçı aile çevresindeki simalardandı.
Pasternak uzun süre müzik ve kompozisyon eğitimi almışken şiire yöneldi. Moskova Devlet Üniversitesi ve Marburg Üniversitesi’nde felsefe okudu. Şiirleri ve yazıları, şairin plastik algılamasının, müzik kompozisyon ilgilerinin, felsefi düşünce disiplininin izlerini yansıtır.
İlgi uyandırmayan iki kitaptan sonra, 1917’de yazdığı Kızkardeşim Hayat, 1922 yılında yayımlandığı zaman ilk ününü yaptı, şair Pasternak bu kitabında bütün gücüyle belirdi. Pasternak, önceki şiirlerini hayıflanmayla anar. Sonradan birçoğunu
yok saymış, birçoğunu yeniden yazmıştır.
Boris Pasternak çetin bir dönemde edebiyata girdi. XX. yüzyıl başında Rusya’da akademik klasisizme karşı başkaldırının devindiği bir dönem yaşanıyordu. Sanatın tüm alanları coşkulu düşünsel kavgaların arenası durumundaydı. Edebiyatta simgecilik son dönemlerini yaşıyordu. Akmeizm gelişme evresindeydi, fütüristler sahneye çıkmışlardı, öte yandan Maksim Gorki’nin başını çektiği toplumcu gerçekçi yazarlar etkinliklerini sürdürüyordu. Batı edebiyatında dekadan yönelişler olağandışı güçlüydü.
Pasternak, o dönemde etkili edebiyat akımlarından herhangi birine yönelmedi. Uzun süre fütüristlerin “Santrifüj”
grubu içinde ve LEF’çilerin çevresinde görülse de, bu, Mayakovski’yle, akımların temsilcileriyle dostluk ve saygı bağlarının
sonucu biçimsel bir bulunuştu. Pasternak’ın sanatı bu ortamda başlangıçta empresyonist yaratma yöntemiyle gelişmiş ve öbür
şiir sesleri arasında özel bir notayla çınıldamıştır.
İlk dönem şiirlerinde deneyselci yaratıcılığın yansımaları daha belirgindir. Erken dönem Pasternak poetikasının ayırıcı
çizgileri yoğun metaforlar ve konu çeşitliliğidir. Kimi yazın değerlendirmecileri onun bu döneminde seçmeci olmayan şiir
yaklaşımında rastlantısallığın esaslı rol oynadığını belirtiyorlardı.
"Santrifüj" grubunda fütürizme yakınlığı, yenilikçi yaratı yolunda şairin sözcüklerini özgürleştirdi ve söyleyişini sınırlamalardan
ve estetik yasaklardan bağımsız kıldı. Artık imge sisteminde yeni öncüllere sahiptir. Şiirinde, şeyler, soyutlanmış
ve yaşamasız başka şeyin yerini almaz, duyusal anlamlarını korurken, aynı zamanda üst anlam kazanır.
Dizelerinde, katlanan imgesel çağrışımlar, derinlemesine doğal, kendiliğinden bir basınç, taşma ve canlılık duyulur. Öyle olabilir ki, şair kendisi peyzaj ile karmaşarak deviniyor gibidir. Yağmurları ve gündoğumlarını şair betimlemez de, onlar birinci kişiden şairi anlatırlar. Görkemli bir kamutanrıcı duyuşun yansıdığı bu yöntem Pasternak’ta ayırıcı yanlardan biridir.
Derinden derine yaşayan peyzaj onun güçlü bir yönüdür. Şair doğasal olanı, doğasallığa bağlı sadeliği bir gereklilik sayıyordu. O denli ki, bu kamutanrıcı duyuş, yaşamın yüksek anne kudreti olarak kadını da kapsıyordu. Pasternak, erotikayı dinsel tapınma düzeyine, yüce putsal bir fatum düzeyine yükseltiyordu.
Pasternak çevre gerçekliğin anlık görünümlerinin fotoğrafsı betimlemesinden şairin yaratmadaki gerçekçiliğinin üst
derecesine doğru ilerleme yolu üzerinde çabalar. Onun şiirsel yaratış tutumuna göre, yüksek gerçekliğin doruklarına sanatta
reel dünyanın ufak ayrıntılarının tıpkısıyla canlandırılmasından erişilir. Bu süreç şairin evren, dünya, sonsuzluk üzerine
düşüncelerinin sezgisel kanallardaki esinleriyle doğmakta ve gelişmektedir ve onun içdünyasındaki karmaşık heyecanların
ve düşüncelerin gösterilmesi için en güçlü türden araçtır.
1926 yılında yazdığı destansı türdeki “1905 Yılı” ve “Teğmen Schmidt” yapıtlarıyla lirik şiirden epik konulara geçen Pasternak,
1930’lu yıllarda ruhsal ve yaratısal dönüşüme uğruyor. Şiirlerinde imgeler karmaşık, dizginsiz yığınlarla birikmekten
çıkıyor, şairin yaratıcı istemine daha fazla bağlanıyor. Şiirinin kaos dokusu gücünü ve parlaklığını korurken, daha özlü ve
uyumlu hale geliyor.
"İkinci Doğuş”taki şiirlerden başlayarak Pasternak’ta dil önemli değişime uğruyor. Stilde bu yeniden oluşum süreci 1940’lı yıllara doğru tamamlanıyor. “Erken Trenlerde” kitabındaki doğa şiirleri şairin yaratma sürecinde kristal bir sadeliği ve aydınlığı sergiler. Bu dönemde artık önceki biçemini reddetmekte, eski çalışmalarından birçoğunu gereksiz tumturakla zedeli saymaktadır. Klasistlere karşı biçimde başkaldırıdan yola çıkan ve metaforları yoğunlaştırmada bazen neredeyse anlaşılmazlığa kadar varan Pasternak, giderek saydamlaşıyor, yıllar içinde süzülmüş, duru bir şiire geliyor.
Geç dönemde şiirinde yüksek ahlaka, özveriye, aşka çağrı konularının eşliğinde “klasikleşiyor”, söyleyişindeki gerilimli yoğunluk
yiterken, buna karşılık arılık, fazlalıklardan soyunmuş seçkin bir sadelik kazanıyor. Bu şiirde fizyolojik ve ruhsal olan şaşırtıcı biçimde kaynaşır. Yevtuşenko’nun Pasternak üzerine değerlendirmesindeki deyişiyle, onun felsefesi ussal olarak işlenmiş
değil, mırıldanılmıştır. Ama bu doğaçlama, yarı sayıklamayı andıran mırıldanışın ardında muazzam bir insan kültürü vardır.
Şair doğa üzerine en güçlü şiirlerini bu dönemde yazdı.
Boris Pasternak savaş yıllarında yurtseverlik konulu şiirler yayımladı, yazarlardan oluşan ekipler içinde cephe bölgelerine
yapılan yolculuklara katıldı, savaş dönemi yayın organlarında ve yazın derlemelerinde yer aldı. Savaş sonrası dönemde çeviri
çalışmalarına ağırlık veren şair Shakespeare’i, Goethe’yi, Verlaine’i, Gürcü şairleri Rusçaya çevirdi. Ve birkaç yıl boyunca
tümüyle Doktor Jivago romanı üzerinde çalıştı.
Romanda Rusya’nın XX. yüzyıldaki tarihsel deneyinin anlamını değerlendirmeye girişir, devrim ve içsavaş dönemini yansıtmayı dener. Bu bağlamda romanda Rus aydınlarının kurban rolünde kaldığı düşüncesi yüzeye yansır, yazarın iyi ve kötü kategorilerini kavrayışı belirir. Onun etik arayışları Kutsal Kitap’ta dayanaklarını bulmaktadır. Pasternak, Sovyetler Birliği’nde yayımlama olanağı bulamadığı romanı Batı dillerinde yayımlatmasıyla şiirlerine ve düzyazı ürünlerine 1958 yılında verilen
Nobel Ödülü’nü, olayla ilgili şiddetli tartışma ortamında reddetti. Doktor Jivago romanının sonuna Jivago’nun şiir defteri eklenmişti.
Boris Pasternak’ın yaratıcılığında, denebilir ki, başlıca olan çizgi, harikulade ve yüce armağan olarak yaşamın ve tanrısal
evrenin güzelliği karşısında hayret ve saygıdır. Şiir, “Otlar arasında, ayaklar dibinde yuvarlanarak deviniyor, onu görmek ve topraktan kaldırmak için eğilip bakmak yeterlidir,” diyordu Pasternak. Ve şair o şiiri bulmak yeteneğiyle yüksek düzeyde donanmış durumdaydı.
AZER YARAN
Erken Trenlerde, Seçme Şiirler, S. 13-16
ŞİİRLERİ