20. YÜZYILIN BÜYÜK TÜRKÇÜSÜ
NİHAL ATSIZ

(.....)

FİKİR VE EDEBİYAT DÜNYAMIZDAKİ YERİ

Nihal Atsız, Cumhuriyet sonrası yıllarında millî ve tarihî amaçlarla eser vererek gençlik üzerinde büyük etkiler meydana getiren büyük bir Türkçü’dür. O, Atsız ve Orhun gibi dergilerin sahibi ateşli milliyetçi ve bu uğurda hayatını ortaya koyacak derecede mücadeleci bir karakter sahibidir. Daha öğrencilik yıllarında dikkati çeken fikirlerini ve ilmî yayınlarını İstanbul Darül Fünunu’nu bitirdikten sonra sistemli bir şekle dönüştürdü, ilk olarak kendisinin çıkardığı Atsız adlı bir dergi ile çalışmalarını sergileyen Nihal Atsız, bu dergide başta kendi şiirleri, incelemeleri, ülkücü makaleleri olmak üzere çeşitli ve oldukça değerli yazılar yayınladı. O, araştırmacılığı, mücadeleciliği, daha açık ifade ile fikir ve aksiyon adamlığı kadar da büyük bir edebiyatçı idi. Hayatı boyunca bağlı kaldığı tek bir hedefi vardı: Türkçülük ve Büyük Türk Ülküsü.

Ona göre bu hedefe varmak için fikir ve aksiyon kadar sanat da büyük bir önem taşımaktadır. işte Atsız bu noktadan hareketle edebiyatı ihmal etmez, İlmî araştırma ve makalelernin yanı sıra roman, hikâye ve şiir türlerinde de eserler verir. Türk dilini çok iyi bilmesi, Türk Edebiyatı’na ve tarihine derinlemesine vukufu, sanatkâr Atsız’ın verdiği değerli eserlerde kendini gösterir.

Böylesine çok yönlü bir dava adamı olarak işe başlayan büyük Türkçü’nün kısa zamanda genç nesiller üzerinde büyük etki meydana getirerek gönüllerde yer tutması çok tabii idi. Geliştirilmiş ve kültür dili haline gelmiş bir Türkçeye taraftar olan Atsız eserlerinde de dil anlayışı olarak daima bu prensibe bağlı kalmıştır. Hiçbir zaman millî kültürümüzle yoğrulmamış, ilmî dayanağı bulunmayan uydurma bir dil kullanmamış ve kullananları da hoş görmemiştir.

Halkın anlamadığı ağır ve ağdalı Osmanlıca’yı da benimsemeyen Atsız, dil hususunda millî çizgiyi bularak herkesin anladığı bir dil kullanmayı başarmıştır. Türk kültür diline yabancı kelime ve terimlerin Türkçeleştirilmesini savunarak hiç bir zaman bu yolda da mücadele vermekten geri durmamıştır. Köklü bir gramer bilgisi vardır. Cümlelerinde genellikle sağlam bir mantık örgüsü görülür. Güçlü bir üslûp sahibi olarak roman ve hikâyelerinde akıcı bir dil göze çarpar.

Onun şiirleri engin bir heyecanın etkisiyle ortaya çıkan güçlü bir romantizmin en güzel örneklerini sergiler. Aynı güzelliği roman ve hikâyelerinde de görmek mümkündür. Sıfatlardan çok fiile önem veren Atsız’ın bu yönü daha ziyade ilmî yazılarında görülür. Bu görünüş, ondaki keskin mantık ve zekâ örgüsünün iradesidir. Üslûbunun tabiiliği ve süsten uzak oluşu ilk bakışta dikkati çeker.

ROMANCILIĞI

Daha ziyade tarihî roman türünde başarıya ulaşmış olan Nihal Atsız'ın bu yönünü hazırlayan üç temel sebep vardır:

1 — Mizacı ve ülküsü,
2 — İlmî ve kültürel birikim,
3 — Şairliği.

Türk edebiyatına roman tekniği, sanat değeri ve konuları bakımından ölmez eserler kazandıran Hüseyin Nihal Atsız, şair, romancı ve tarihçi yönleriyle Avrupa edebiyatında Walter Scott ve bizde Namık Kemal’i hatırlatır. Denilebilir ki tarihî roman sahasında Namık Kemal’le görülen ilk örnek, Nihal Atsızın eserleriyle doruk noktasına ulaşmıştır.

Gerçekten onun büyük bir teknik ve araştırmanın ortaya koyduğu gerçekler ışığında kaleme aldığı Bozkurtlar'ın Ölümü ve Bozkurtlar Diriliyor romanları edebiyatımızın tarihî roman türünde verilmiş ender eserlerindendir. Bir tarihî roman yazarında bulunması gereken vasıfların başlıcaları olan millî şuur, coşkun ruh, zengin muhayyile, tarih ve mazi sevgisi gibi özellikler Atsız’da fazlasıyla mevcuttu. Roman sahasında üstün başarı elde etmesinde şüphesiz ki bu vasıfların büyük etkisi vardır. Nitekim Bozkurtlar’da Bögü Alp, Kür-Şad, Tonyukuk, Urungu; Deli Kurt'da Murat Atsız’dan önemli çizgiler taşırlar. Romanlarındaki tiplerin bazılarını çoğu zaman kendi mizacı ile süslediği görülür.

İkinci sebep olarak ileri sürdüğümüz ilmî ve kültürel birikim ise onun Türk kültür ve medeniyet tarihi üzerine yaptığı çalışmalarıyla oluşmuştur. Özellikle Türk Tarihinde Meseleler adlı kitabındaki tesbitlerinde millî tarihimize nasıl ilmî ve gerçekçi bir zihniyetle yaklaştığını açıkça göstermektedir.

Üçüncü sebep niteliğini gösteren husus şiirlerindeki özdür. Dikkat edilirse şiirlerinin muhtevası ile romanları arasında büyük yakınlıklar görmek mümkündür. Meselâ şiirlerini topladığı kitabın adı olan "Yolların Sonu"nun, ayni zamanda Deli Kurt’un son bölümüne ad olarak verilmesi dikkat çekicidir.

Yukarıdaki kısa mütealâdan anlaşıldığı gibi Nihal Atsız’m tarihî romancılığa yönelmesinin altında bu üç temel çizginin büyük yeri vardır. Altı romanından üç tanesi tarihî niteliktedir. Bunlar Bozkurtlar’ın Ölümü, Bozkurtlar Diriliyor ve Deli Kürt’tür.

Diğer üç romanından Dalkavuklar Gecesi ile Z Vitamini daha ziyade hicvî bir özellik taşır. Ruh Adam ise derin iç gözlemlere dayanan ve yaşanmış bir hayatın muhasebesi hissini veren bir eserdir.

ŞAİRLİĞİ

Şiirleri sayı bakımından az olmasına rağmen teknik ve muhteva bakımından son derece üstün bir özellik taşır. Şiiri de inandığı fikirleri anlatmak için bir vasıta kabul eden Atsız’ın 1931 yılından ölümüne kadar yazdığı şiirlerin hemen hepsinde coşkun bir lirizm, temiz ve sade bir dil hakimdir. Ekseriya hece veznini kullanmış, ayrıca çok az miktarda olmakla beraber bazı şiirlerinde aruz veznini seçmiştir.

Aruzla yazdığı şiirler daha çok gazel ve kaside türündedir. Hece ile söylediği şiirler ise beyit esası üzerine kurulmuştur. Türk Halk Şiiri’nin nazım şekillerinden de yararlanan Atsız, çoğunlukla Koşma ve Varsağı tarzını tercih etmiştir. Bu şiirlerinde içli bir ruh, orjinal halk söyleyişi ve âşık tarzının olgun örgüsü sergilenir. Türk tarihinin enginliğinden beslenen coşkun bir ruh dünyası içinde yaşamakta olması dolayısıyla şiirlerinde genellikle vatan, Türklük, Turancılık ve kahramanlık temaları üzerinde durmuştur. Sanat düşüncesinden önce, fikrî yapısının esas alınması onun şiirlerinin başlıca hareket noktasıdır. Türk Milleti’nin tarihî şahsiyetinde üstün bir kahramanlık şuurunu sezen Büyük Türkçü, bu düşüncesini Türkler’in Düşüncesi şiirinde:

Yıldırımdan, tipiden, kasırgadan yılmayan
Ölümlerle eğlenen tunç yürekli Türk'leriz.

Yakarış şiirinde :

Rahat yatakta ölmek acap olmaz mı çile?
Kanlı sınır boyları bize mezar olmalı.

Genç Fatih’in ordusu yine Tekbir alınca
Söndürürüz Kâfirin Meryem Ana mumunu.

Yarın Yavuz dirilip bize buyruk verince
Kızgın kum çöllerini yeni baştan aşarız.

beyitleri ile gayet açık bir şekilde dile getirir.

İçinde daima engin bir Türklük sevgisi taşıyan Atsız, bu duygularını şu mısralarda değişmez bir prensip olarak ortaya koyar:

Türk duygusu her Türkçüye en tatlı kımızdır
Türk ülküsü candan da aziz bayrağımızdır.

Millî şuurdan yoksun gençlerin durumundan büyük üzüntü duyar ve onların bu hale getirilmesine isyan eder. Bazı şiirlerinde, Türklük için önemli bir tehlike kabul ettiği bu meseleye kesin ifadelerle parmak basar. «Topal Asker» isimli şiirinde millî benliğinden uzak bir genç kızın karşısına savaşta ayağını kaybeden bir askeri çıkararak onun millî hislerini harekete geçirmek ister:

Sen Şişli’de dansederken her gece gündüz
Biz ötede ne ovalar, çaylar ne dümdüz
Yaylaları geçtik, karlı dağları aştık;
Siz salonda dansederken bizler savaştık.

Onun bütün umudu gençliktedir. İnandığı fikirlerin Türklük ateşiyle kalbi yanan gençlerin ellerinde mutlaka zafere ulaşacağına inanıyordu. Şiirlerinin bir kısmı ise bu yolda gençliği teşvik edici özellik taşır. Kömen şiirinde:

Ülkü uğrunda gönüller delidir Kişiler ülkü için ölmelidir.

diyen Atsız, Kahramanlık adını taşıyan şiirinde de kahramanlığı şöyle tarif eder:

Kahramanlık : Saldırıp bir daha dönmemektir.

FİKİRLERİ

Türkçü bir fikir yapısına sahip olan Nihal Atsız, hayatı boyunca çalışmalarını Türklüğü yüceltmek amacına yöneltmiştir. Ona göre bir milletin var olması millî bir ülkü taşıması ile mümkündür. Ülküsüz milletlerin yükselmesi ve hayatını devam ettirmesi imkânsızdır. Çünkü ülküsüz bir topluluk yığından farksızdır. Bir yazısında ülküyü söyle tarif eder:

«Ülküler, gerçekle hayalin karışmasından doğmuş olan, düne bakarak yarını arayan, milletlere hız veren ve uğrunda ölünen büyük dileklerdir.»

«Türkçülük Türk soyunun ruhunda, kanında, beyninde yaşayan hayat prensiplerinin fikir haline gelmiş bir şeklidir» diyen Atsız, Turancılığı da «Bütün Türk’leri bir devlet halinde birleştirmek ülküsü» olarak ifade eder.

Dinin millet hayatındaki yerine ve önemine her fırsatta işaret eden değerli fikir adamı, İslâmiyet’in hurafelerden arındırılmış, gerçek yapısının ortaya çıkartılmasını ister. Ahlâkı da milletin varlığı için bir temel taşı olarak kabul eder ve şöyle der: «Biz Türk ahlâkına tam olarak sahip olduğumuz sürece yükseldik, yabancıların ahlâkını alarak bozulduğumuz zaman ise geriledik.»

Bir milletin gerçek bağımsızlığında ekonomik yapının önemli faktör olduğuna inanır ve bu sebeple millî gelirin sosyal adalet ilkelerine göre dağıtılmasını savunur. Ona göre sosyal adaleti gerçekleştirmedikçe sağlıklı bir yapıya ulaşmak mümkün değildir. Bu eksiklik millî bünyenin çöküşünü hazırlar. Türk dünyasının en büyük düşmanı komünizm ise ancak böyle hastalıklı bir bünyede gelişme imkânı bulur.

Türk Tarihi’nde bütünlüğü esas alan bir görüşe sahiptir. Ona göre hanedanlar dolayısıyla yalnız isimler değişmiş, aslında Türk Devleti tarih boyunca bütünlüğünü korumuştur. Hanedanlara göre devlet — millet bütünlüğünü ayrı ayrı bölümlere ayırmak yanlıştır, tehlikelidir. O Türk Tarihi’nin 1071’den başlatılmasına da karşıdır. Zira 1071 tarihinden öncesine uzanan zaman ve medeniyet açısından son derece zengin bir Türk Tarihi vardır. Bu büyük mirası görmemek ve belirli yerden keserek öncesini reddetmek millî varlığımız için son derece zararlıdır.

OSMAN NURİ EKİZ
Toker Dergisi, Sayı:15, Aralık 1977

ŞİİRLERİ



ARKADAŞINIZA GÖNDERMEK İÇİN:





ŞİİR PARKI