AHMET KUTSİ TECER ANLATIYOR
Mustafa Baydar - Siz halk şiirinden, daha doğrusu, halk
kaynağından ilham alarak şiirler yazmak
yolunu denediniz. Bazılarının bunu kötü
bir taklitçiliğe düşürdüğüne kani misiniz?
Ahmet Kutsi Tecer - Cevabını yine siz vermiş oluyorsunuz.
Taklit kayıtsız şartsız kötüdür. Halk şairlerini
taklit ederek yazılan şeyler de bu
kategoriye girer. Benim denemek istediğim
başka bir şey... Halk şairinin dayandığı halk
kültürüne eğilmek, onun bu kaynaktan
faydalandığı gibi faydalanabilmek.
M. B. - İlk şiirlerinizi “Şiirler" adı altında bir
kitapta topladınız. Bundan sonra
yazdıklarınız daha çok beğenildiği halde
niçin kitap haline getirmediniz?
A.K.T. - Bu soru ile şimdiye kadar çok karşılaştım.
“Şiirler" hakikatte bir kitap değil, küçük bir
broşürdür. Sivas'ta bulunduğum yıllarda bir
dostumun yeni kurulan bir matbaasında
kendim de dizgine heves etmek suretiyle az
sayıda bir deneme olarak meydana geldi.
Satışa da çıkmadı. Şu halde şimdiye kadar
şiirlerim kitap halinde çıkmış değildir.
M.B. - Nerdesin" şiiriniz bir hayal mahsulü
olarak mı, yoksa mevzuu dışarıda mevcut
bir realitenin ilhamı ile mi yazılmıştır?
A.K.T. - Bu sorunun altında adeta bir kundak
gizlenmiş gibi geliyor bana. Şiirin realite ile
ilgisine dair dolambaçlı bir soru. Şimdiye
kadar bunu başka soranlar da oldu. O halde
şimdi siz bana bir açıklama fırsatı vermiş
oluyorsunuz.
Şair, realite ile doğrudan doğruya
temastadır. Fakat şiir şairin şahsiyetinde
bütünlüğünü bulan bir hayal yapısıdır. Bu
oluşu “transposition” kelimesiyle ifade
edebiliriz. Bu, bir müzik terimidir ama, şiirin
estetiği için de elverişli bir kelimedir. Tam
manasıyla bir ses haline gelmiş ve hayal
unsurlarından dokunmuş her şiir
menşeinde bizim realiteler karşısındaki
yönelişimizden, duygulanmamızdan
hareket eder.
M.B. - Sivas'ta yapılmasına önayak olduğunuz
Halk Şairleri Bayramı'nda Aşık Veysel gibi
bir kıymetin ortaya çıkması mümkün
olmuş. Bu olayı ve Aşık Veysel hakkındaki
hükmünüzü lütfeder misiniz?
A.K.T. - Sivas'ta Halk şairleriyle haşır neşir
olduğum bu günler, hayatımın en güzel
hatıralarıyla doludur. Başka her şey bir
yana, yalnız Veysel gibi bir “cevher"i ortaya
çıkarmak için vesile olmak zevki bana
yeter... Veysel bir dereceye kadar benim
denediğim yolun örnek adamıdır
diyebilirim. Ama kabil olsa da, dil, kültür,
sanat meselelerine ait endişelerimi de
paylaştığımı görebilseml...
M.B. - Bu bakımdan Karacaoğlan’la Aşık Veysel
arasında bir fark buluyor musunuz?
A.K.T. - Hayır... Karacaoğlan da Veysel gibi müsait
şartlar altında gelişmiş bir şairdir.
Karacaoğlan’da fikir unsuru çevresinin basit
düşünüşünden ileri gitmez. Gümrah bir
lirizm, bütün bir insan, fakat endişeleri,
azapları, meseleleri olmayan bir şair...
M.B. - Tiyatro alanında yeni çalışmalarınız var
mı, yeni piyesler hazırlıyor musunuz?
A.K.T. - Üzerinde çalıştığım piyesler vardır. Fakat
bu mevsim için hazır değilim.
M.B. - Peki, şiir yazmakta devam ediyor
musunuz, buna vaktiniz oluyor mu?
A.K.T. - O benim her zamanki hastalığım yahut
tam tersine; sağlığım... Nefes almak gibi bir
şey. Yayımlamamak yazmamak değil.
M.B. - Bugünkü şiirimizi ilerisi için ümit verici
buluyor musunuz?
A.K.T. Hem de pek çok. Yalnız şiir, diğer bütün
güzel sanatlarla ve musiki gibi kendine
mahsus bir iklim, bir hava bir çevre ister.
Halbuki bir geçim gailesidir aldı yürüdü.
Şiirin sesi adeta kafesteki kuşun sesi gibi
kısıldı. Hoş, musiki de güzel sanatlar da
daha imrenilecek bir durumda değiller.
Bilhassa gençliğin sanata karşı daha
anlayışlı ve daha bağlı olduğunu görmek
isterim.
Varlık Dergisi, 1 Ekim 1955, Sayı. 423, S. 6.

1957'DE DİYORLAR Kİ...
Mustafa Baydar - Nurullah Ataç "Uçak yolculuğu" isimli bir yazısında sizden "Komik Adam" diye bahsediyordu. Bu sözü nasıl karşılıyorsunuz ? Sizin de sayın Ataç için söyleyecekleriniz var mı ?
Ahmet Kutsi Tecer - Bu söz benim hakkımda verilmiş bir hüküm değil, sadece bir dostun yapmış olduğu yarenlik. Ataç ve ben birbirimizi seven iki arkadaşız. Ataç ile ayrıldığımız çok taraflar vardır. Lakin onun kişiliğine her zaman hayranımdır.
M.B. - Edebiyat derslerinin daha verimli, daha faydalı ve daha günümüze uygun olabilmesi için bazı düşünceleriniz var mı ?
A.K.T. - Edebiyat dersleri bilgi dersidir. Dil ve düşüncenin gelişmesine yardım eder. Edebiyat zevki sanat eserlerinin doğrudan doğruya ruhumuza bıraktığı etkilerle gelişir. Bunda öğretmen kadar dergilerin, kitapların, antolojilerin rolü vardır. Halbuki bugün gençlik üzerinde iyi tesirler yaratacak olgunlukta dergiler çok az. Bugün herkeste daha çok magazin okuma merakı var. Fikir ve sanat bahisleri ne yazık ki pek ilgi görmüyor. Dolayısıyla edebiyat derslerinin daha verimli olması için edebi çevrelerin daha hareketli, daha verimli, daha bereketli olması lazımdır. Halbuki ne kadar az yayınımız var...
M.B. - Hayatınızın en mesut hadisesini sormama müsaade buyrulur mu ?
Tecer, en çok bu soru üzerinde düşündü. Bir sigara yaktı, onu sonuna kadar bitirdi. Ardından bir bardak çayı bitirdi, onun ardından parmaklarını çıtlattı, "Hakikaten çok nazik bir mesele..."diyerek şu cevabı verdi :
A.K.T. - Ankara devlet konservatuvarı tatbikat sahnesinde ilk defa "Yazılan Bozulmaz" adlı piyesimin doğru bir anlayışla sahneye konmasıdır. Fakat benim için ilk yazımın neşri de pek mühimdir. İsterseniz onu yazalım...
M.B. - Hayhay...
A.K.T. - Hayatımın en mesut hadisesi, 1919 yılında "Selam" başlığı altında ilk yazımın "ki bir nesir parçasıdır" Bolu'da çıkan "Dertli" gazetesinde yayınlanmasıdır.
M.B. - Bu ilk yazınızın konusunu hatırlayabiliyor musunuz ?
A.K.T. - Tamamen değil ama yazımın şu cümle ile bittiğini gayet iyi hatırlıyorum :
"Ben ömrümün sonuna kadar Anadoluyu dinleyeceğim ve onun sesini dinletmeye çalışacağım..." Demek daha o zaman farkında olmadan bir önsezi ile bugünkü yolumu çizmişim...
Hayat Dergisi, 1957
AHMET KUTSİ TECER - MUSTAFA BAYDAR

ŞİİRLERİ