BABA BANA BAĞIRMA
- Yol ıslanmasın diye şemsiye açanlara -
Baba bana bağırma,
bülbülleri kaçırdın ormanlarımdan,
kulaklarımın kapılarını havalara uçurdun,
kapılar baba kapılar, pencereleri alıp gittiler,
tenorlar kaçtı ses tellerinden,
çevreye saçıldı yavru diktatörler,
seni ne sopranolar istedi de vermedik baba.
Baba bana bağırma,
bayrak direklerine konan kartalları anlat,
uzun uzadıya,
nasıl da göremediler avcıları
o keskin gözleriyle, vah hah ha.
Şans yıldızlara özgü bir yalan baba,
yıldızlara tükürüp tükürüp
onları gezegen yaptınız,
savaşan halklar taktınız dünyanın boynuna.
Yalanları yazdım defterime, hiç unutmadım,
radyasyonu radyo istasyonu sanan Bakanları,
çiğleri, Meclis tavanını çiğ köftelerle çiğneyen,
doğum sonrası acılarını
cüce ülkeler doğuran kadınların.
Hiç unutmadım,
sakallarını yüzlerinde,
yüzlerini sakallarında unutan adamları
ve ısırgan tarlalarındaki parçalarını
Uğur Mumcu'yu biz yapan bombanın.
Hiç unutmadım
uzak yakın tüm tuzakları baba,
yolun ezdiği oyuncak bir kamyonsun sen,
bir gam ağacısın,
kar yüküne dayanamayıp kırılan.
İlkbaharı gerzeklere ödünç verdin,
geri getirmediler,
güneşin başına gelenleri
biz ilkbaharsız nasıl anlarız baba?
Baba bana bağırma,
bir kulağımdan giriyor sözlerin,
öbür kulağımı tıkıyor.
Buenos Aires'te olsaydım diyorum içimden,
Eva'nın peronunda,
karanlıktan kuşlar çalan bir tren,
bir bıçak kaçağı,
tangonun bacaklarını havaya kaldırdığı kentte,
ama iyi ki buradayım, burada hiçbir şeyi unutmadan.
Burada,
bilginin bilgisizlikten daha çok acı verdiği yerde,
burada, tam karşında.
Hapisanelerde hintyağı gibi bir şeydi zaman,
hastanelerde pıhtılaşmış kan gemisi gibi
yol alırdı saatler.
Karılarının namuslarını dillerinde saklayan
adamlar vardı bir taraflarda,
televizyon kanallarında yitirilen çocuklar,
gökyüzüne düşmemek için denize yapışan balıklar
ve depolara indirilen Lenin heykelleri vardı
Sovyet Rusya'da.
Kafandaki duvarları
niye cebine koymuyorsun sen baba?
Baba bana bağırma,
farkında değilsin,
arkasını ezilenlerin yaladığı
bir posta puludur dünya.
Bir karadelik yutana kadar uzayda bizi,
asansör boşluğuna itilen bir kedisin sen.
Söylemenin tam sırası,
ülkeyi bu duruma senin oy verdiğin
partiler getirdi baba.
Ama ben buradayım, burada hiçbir şeyi unutmadan,
bir yaşamlık kaygı duruşundayım,
yakın tarihimiz için.
Baba bana bağırma,
bacağından vurulursa bir şiir,
nereye kadar gidebilir?
Bana bağırma baba,
kendine bağır,
yoksa her şey bitebilir...
Akgün Akova ( 1962 - )
Baba Bu Kitap Sana, S. 234 - 236
|