"Daha güzel günler görebilirsin çocuğum” dizesiyle geleceğin daha aydınlık ve daha acısız olduğunu ya da olacağını vurgulayan
Şükran Kurdakul'un, Acılar Dönemi'nde
aynı olgu şu dizelerle gerçeklik kazanır.
"Balıkesir toprağında bir akşam / Aylardan nisan
güzeli / Suları gördüm, yenilendi umudum”
Kuşkusuz her ozanın gelecek için, bir başka
söyleyişle yarın için, karamsarlık önermesi
aydınlığı hiçlemesi, hem insan doğasına ters,
hem de, toplumcu gerçekçi bir ozana terstir.
Çünkü ozanlar gelecek için uzatırlar şiirlerinin
algaçlarını. Yarınlara dönüktür onların kurguları, düşleri..
Paul Eluard'ın ilginç bir sözü vardır ozanlık üstüne: "Ozan esinlenenden çok, esin
leyen kişidir” der. Söz irdelendiğinde, yoklandığında bir gerçeği iyice ortaya çıkarır, o da, etkenlik. Ama bu durum orantılı bir etkenliktir. Öte yandan ozanlar aslında ve temelde
esinlenen ve sonra esinleyen kişilerdir. Bu gelişim süreci doğrultusunda bakmak gerekli
ozanlara, onların ürünlerine..
Şükran Kurdakul'un Acılar Dönemi adlı yapıtındaki şiirleri, bundan önceki şiirlerinden
ayrı olarak, hep esinleyen bir konum alıyorlar. Bu durum onun, Acılar Dönemi'nden
çok esinleyen dönemi oluyor. Her ne kadar,
anılarını kaynak seçmişse de şiirlerine, kaynağı ne olursa olsun, şiirlerindeki işlev genel
anlamda bu görüşümüzü doğruluyor.
"Biz ki
acılar döneminden / Ellerimizi kirletmeden geçtik / Direncim senin olsun / Sevgim senin olsun” ("Armağan” s. 8.)
Şükran Kurdakul'un şiirlerinin bir başka
özelliği de, içinde yaşadığı toplumun en ince
ayrıntılarına kadar inerek, elde ettiği gereçle
"acı” temasına çağdaş bir yorum katmasıdır.
Öteden beri acı hep bir ağıt öğesi olmuştur bizde. Oysaki, Kurdakul'un şiirlerinde acı, çağdaş bir ürperti ve çağdaş bir yorum olarak çıkar karşımıza. Böyle oluşunun nedeni de ozanın, dünyaya bakış açısında yatan dirilikten
ileri gelir. Yaşamı tüm karmaşıklıklarıyla ya
kalamasını, yorumlamasını ve onları şiirsel
bir çatıyla çatmasını ustaca bilen ozan Kurda
kul, Acılar Dönemi'ndeki şiirlerinde zorlamasız bir dil işçiliğini de kullanıyor.
Şiirde dil
işçiliği, bir bakıma ve öteki yazın kollarına göre
daha bir özen isteyen bir uğraştır. Burada şu
durumu belirtmekte yarar görüyorum; bir kez
dil ve sözcük ayrımına iyi bakılmalı. Dili yalnız sözcüklerden oluşan bir bilim dall diye düşünmek, dili ana kurallarından soyutlamak,
kulağa hoş gelen, gelebilecek olan sözcükler
den şiir kurulur diye bir yargıya varmak çok
yanlıştır. Özellikle genç ozan arkadaşların düş
tükleri bu yanlışlar, yukarıda vurguladığım dil
ve sözcük ayrımını tam kavrayamamaktan ö
türü ortaya çıkan bir olgudur.
Şiirde dil işçiliğinin önemi, dil ve sözcük öğelerinin, şiirin örgensel bütünü içinde yerleştirilmiş biçimde
yatar. Ozan Şükran Kurdakul, sözcükleri yerine oturturken Türk dilinin olanaklarını zorlayarak hem Türk dilinin gelişimine katkıda
bulunuyor, hem de, kendi şiirinin ufuklarını
genişletiyor. Bu biraz da, ozanın şiiri yakalayış
yönteminin sağlamlığından ileri geliyor.
1940 toplumcu kuşağının, ozanı ve öykücüsü olan Şükran Kurdakul, Acılar Dönemi'nde topladığı şiirleriyle, bu kuşağın toplumcu
geleneğini tam bir duyarlıkla —kuşkusuz toplumcu bir duyarlıkla— ve yılmadan sürdürmektedir. Şiirlerindeki derin içerik ve bildiriler benim bu savımın somut kanıtları sayılır. "Yürürken” şiirinin son kesimi, yukarıda vurguladığım ya da savladığım görüşün bir belgesidir.
"Uzaktayım, içimdeki o yaşamdan / Yürüyorum o yaşama gözlerimle / Eski bir karanlığın
arkasında ağrıyan / Bir cigaraya hasret karakol
geceleri / Kafamda çatlayan bir damar gibi /
Durup durup yeniden kanasa bile” (S. 25)
Toparlarsak, Acılar Dönemi, kitabın
arka yüzünde de belirtildiği gibi, 1970—1976
toplumsal olaylarının toplumcu bir duyarlıkla
şiirleştirilmesidir.
ABDÜLKADİR BULUT
Türk Dili Dil ve Edebiyat Dergisi
Temmuz 1978, C: XXXVIII, S: 322, S. 247-248

ŞİİRLERİ