HİKMET 1 İkinci Defterin Sözlerini Açtım Ben! (*)

Besmeleyle başladım, ne hikmetler söyledim, İnci, cevher hikmeti, taliplere saçtım ben, Çok riyâzetler çekip, çok kanlar yudumladım, Bak ikinci defterin sözlerini açtım ben. Söz dedim; her kim ise Cemâlu’llâh’a tâlip, Damarları damara, cânı câna bağlayıp, Garip, yetim, fakirin gönlünü de okşayıp, Böylece gönlü latif olmayandan kaçtım ben. Nerde görsen gönlü kırık, koş da ona merhem ol. Şöyle mazlum yolda kalsa, yalnız koma yoldaş ol. Mahşer günü O İlâhın dergâhına yakın ol. "Ben!” deyip benlik güden kişilerden kaçtım ben. Garip, fakir yetimlerin, Resul ahvâlini sordu. O gece mirâca çıkıp Hakk’ın cemâlini gördü. Mirâcından döndüğünde, fakirlerin hâlin sordu. Gariplerin izin sürüp, bu yollara düştüm ben. O Resul’e ümmet isen gariplere uyar ol. Ayet, hadis, her kim derse, itaat et, duyar ol. Rızık, nimet her ne verse, buna kanaatkâr ol, İşte hep kanaat edip, şevk şarabın içtim ben. Hicretiyle Resulullah Medine’de garip oldu. Yalnızlık, sıkıntı çekip, Yaradan’a habip oldu. Cefâ çektikçe Rahmân’ın sevgisine yakın oldu. Garip olup menzillerden, birer birer geçtim ben. Akıllıysan sen ey nefsim! Gariplerin gönlün avla. Resulullah gibi gezip, diyar diyar yetim ara. Sen sakın iltifat etme, dünyaperest soysuzlara. Yüz çevirip deryâ oldum, umman olup taştım ben. Mevlâ’m açtı aşk kapısın, o da geldi bana değdi. Toprak eyleyip "Hazır ol!”, diyerek boynumu eğdi. Melametin yağmur gibi tüm okları bana değdi. Ok saplandı yüreğime, ciğerimi deştim ben Gönlüm katı, dilim acı, özüm ve kendim zâlim. Kur’ân okur, amel etmez, yalancısın sahte âlim. Garip cânımı vereyim, ne yazık ki, yoktur malım. Düşmeden ateşine Hak’tan korkup piştim ben. Yaşım altmış üçe erdi, ömrümü geçirdim gâfil, Hakk’ın emrini tutmadım, kendim ise kara câhil. Namaz, oruç hep kazada, olunmaz cemâle nâil, Kötüye tâbi oldum, iyilerden geçtim ben. Yazıklar olsun bana, aşk kadehin içmeden, Çoluk çocuk, haneden, tamamen vazgeçmeden, Suç ve isyan düğümünü, buradayken çözmeden, Şeytan galip gelince cân verirken şaştım ben. Beni gam-kedere salıp, imânıma çengel vurdu. Mürşidim kokular saçıp, "Hazır ol!” diye buyurdu. Laîn şeytan benden kaçıp, pisliğiyle defoldu, Yaradan’ıma hamdolsun, imân nuru açtım ben. Mürşid-i kâmile hâdim, ben yolunda yürüdüm, Göz kırpmadan hizmet ettim, edeple huzurda durdum. Medet etti, himmetiyle, şeytanı yanımdan kovdum. Ondan sonra kanatlanıp, çırpınarak uçtum ben. Garip, fakir, yetimleri, sevip sevindiresin. Bedenini parçalayıp, yoluna kurbân veresin. Misafirine, yoksula, cândan ikrâm edesin, Hakk’ın emrini işitip, bu sözleri dedim ben. Fakir, garip, yetimlerin, her kim ki hâlini sorar, Razı olur o kulundan, Rahîm olan Perverdigâr, Ey bî-haber sen sebepsin, budur bir sırr-u esrar. Hak Mustafa öğüdünü, işitip söyledim ben. Yedi iken benim yaşım, Arslan Bab’a verdim selâm, Dedim ona; "Hak Mustafa emanetin et armağan.” Bin bir zikrini o zaman, ikmal eyledim, tamam, Nefsim ölüp lâ-mekâna, ulaşıp yükseldim ben. Hurma verip başımı okşayıp nazar eyledi, Fırsat bulup âhirete göç edip, sefer eyledi. "Elveda!” deyip dünyadan, vazgeçti hazer eyledi. Medreseye gittim de coştum, taştım işte ben. "İnnâ fetahnâ”yı okuyup, ben ma’nâsını sordum, (*) Nur doldu gönlüme, O’nun cemâlini gördüm, Hocam bana; "Sus!” dedi, ben ise bakakaldım, Yaşım saçıp çaresiz, durup kaldım işte ben. "Ey câhil! Ma’nâsı budur.” dedi ve ben de bildim, (*) Bundan sonra çöller gezip, Hakk’ı hakikati sordum, Lütfetti, şeytanı yendim hem de sırtına bindim, Mızrak sokup belini ezip dövdüm işte ben. "Ey bî-haber! Ma’nâ budur,” dedi, ben de bildim, (*) Bir ayeti, bin ma’nâda açıkladı ben de gördüm, Harlık, zârlık, meşakkati hedef kıldı ben de bildim, Ondan sonra Hak yoluna düştüm işte ben. Zikrini itmam edip, ben döndüm divâneye, (*) Hak’tan başka söylemedim, ben hiçbir bîgâneye, Nur arayıp tâlip oldum o yüce pervâneye, Kor olup tutuştum, yandım ve söndüm işte ben. Nam ve nişan hiç kalmadı; "Lâ...lâ…” oldum, (*) Allâh zikrin diye diye, ben "İllâ...” oldum, Halis oldum, muhlis oldum, "Li’llâh...” oldum, Fenâ fi’llâh makamınına geçtim işte ben. Sünnettir kâfir de olsa, incitmek kusur, günâh! Katı kalpli, gönül kıran, senden müştekidir Allâh! Hak şahittir böyle kula, yeri ateştir maâza’llah! Duydum bunu âlimlerden, söylüyorum işte ben. Sünnetlerin sıkı tutup, ben Resul’e ümmet oldum. Yer altına yalnız girip, içim dışım, nurla doldum. Hak âşıkları yanında ehil oldum, mahrem oldum. Bâtın mızrağı ile kör nefsimi yendim ben. Nefsim beni saptırdı, zelil, hakir eyledi. Çırpındırıp halka beni, ağlanacak kul eyledi. Zikrullah’tan uzak tutup, şeytana dost eyledi. "Hazır ol ey nefsim!” deyip, başım parçaladım ben. Kul Hoca Ahmed dikkat et, ömrün gaflet ile geçti. Vâ hasretâ! Gözden dizden kuvvet ve dermân gitti. Eyvahlar olsun ey nefsim! Pişmanlık vakti geldi, Makbul bir amelim yokken, kervan olup göçtüm ben.

Ahmet Yesevî
( 1093 - 1166 )

( Kazakistan )

Türkiye Türkçesine aktaran: Musa Uzunkaya

(*) Bu Hikmette yer alan 18.- 22. arası dörtlükler, başka nüshalarda 2. Hikmetin metni olarak gösterilmiştir. Bu dörtlükler, kafiye uyumu ve redif açısından değerlendi- rildiğinde 1. Hikmete ait olduğu görülmektedir. Bu sebeple söz konusu dörtlükleri 1. Hikmete dahil ettik. (M.U)

Hoca Ahmed Yesevi Külliyatı, S. 92-96





ŞİİR PARKI